necip fazıl kısakürek

entry2608 galeri video20 ses1
    96.
  1. ayrıca necip fazıl nazım hikmet e şu mektubu yazmıştır;
    nazim hikmet'e ilk ve son hitap

    nâzim hikmet!
    nafile çabaliyorsun.
    sana kizmiyorum. kizmiyacagim.
    hiç bir operatör, ameliyat masasindan kendisini yumrukliyan kanserliye, hiç bir gardiyan, parmakligi içinden kendisine deli diye bagiran çilgina, hiç bir hâkim daragaci önünde küfürler savuran mahkûma kizamaz.

    ben kendimi, ne kanser operatörü, ne deli gardiyani, ne de agir ceza hâkimi seklinde görmüyorum. fakat görüyorum ki her hareketim, seninle hiç de alâkadar olmadigi halde, cigerine nester gibi saplaniyor, seni delilerin parmakligi gibi bir azap çerçevesine hapsediyor ve basinin üstünde ip varmis gibi kudurtuyor. beni, doktor, gardiyan ve hâkim seklinde gören sensin! senin bu halini sezer sezmez artik sana kizmiyorum. merhamet ediyorum.

    sanma ki ben öfke kabiliyetini kaybetmis bir adamim. insan basiyle fare kafasini birbirinden ayiran tek hassa, bence fikir öfkesidir. bir hiç için ölçüsüz öfkeler duyacak kadar alingan ve hassas bir mizaç tasidigimi sen de bilirsin. fakat bu öfke, iyi kötü bir kudreti, bir sahsiyeti, bir mesuliyeti kalmis insanlara ve hadiselere karsidir. sen mazursun.

    çünkü iflâs nedir, onu bütün hacmiyle idrak ettin.
    o kadar yalnizsin ki, etrafinda bir sürü (nami müstear) dan baska kimse yok. o kadar konusulmuyorsun ki, isminden ancak kendi (nami müstear) larin bahsediyor. eskiden herkesin dilinde bir problem gibi gezinmeyi tercih eder ve bir dedikoduya, bir ankete dogrudan dogruya istirak etmeyi greta garbo esrarina aykiri bulurdun. simdi bir yerde anket oldu mu, kiymeti ve seviyesi nedir, hiç düsünmeden, kapisi önünde aç biilâç beklesen yedi sekiz kisinin basina en evvel sen geçiyorsun ve sirani kaybetmemek için kimbilir nelere bas vuruyorsun? fikralarin bas sahifelerden moda sahifelerine atiliyor, gene yaziyorsun. hatirlanmak sarti ile ne hakaretlere razi degilsin? tükürügü bile uzun zaman gida edindin. simdi o da yok. bir zamanlar, siirlerinde (killi ve kalin) oldugunu ilân ettigin sarisin ve pembe ensenden, sunun bunun tokat izleri bile uçmus. zaman seni degil, yüz karalarini bile götürmüs. ne hazin bir manzaran var. aksamlari, beyoglu sokaklarinda, yüzlerinde kalin bir duvak, ayaklarinda bir çift siyah bot, ellerinde köpek basli bir semsiye, agir agir geçen sabik rum asüfteleri bile senin kadar merhamete sayan degildir. artik nefret vermiyorsun. zamanin hainligi önünde insanlari tefekkür ve merhamete çagiriyorsun.

    bundan bir kaç ay evvel bâbiâlide, staynburg lokantasinda seninle söyle konusmadik mi:
    ben - gazetelere yazdigin bu fikralari nasil yaziyorsun, bu kadar adilesmeye nasil tahammül ediyorsun?
    sen - ne yapayim, ekmek parami kazaniyorum. baska ne yapabilirim?
    ben - kendinden ve haysiyetinden bu kadar fedakârlik edecegine niçin potin boyaciligi etmeyi tercih etmiyorsun?
    sen - potin boyaciligi etsem, bir sey zannederler de beni bu isten menederler.
    kendisini bu kadar saçma bir mazeretle teselli ediveren, hakikatte tesellisi olmiyan seninle görüyorsun ki ben hiç bir gün kavga etmedim. sana selâm verdim. sana acidim. bu kadar düsmene -acisini ben duyuyormusum gibi- razi olmadim.
    simdi bana -tam da senden bekliyebilecegim bir tarzda- çatiyorsun. devlet günlerinde seni rakip diye almaya tenezzül etmeyen adam, bu perisan halinde sana nasil tenezzül eder? artik sen benim gözümde hiç bir seyi temsil etmiyorsun. ne hokkabaz siirini, ne isporta komünizmani, ne hile ustaligini, ne 24 saatlik reklâm açik gözlülügünü... senin nene mukabele edeyim?

    ayni ideoloji içinde vaktiyle sarma dolas oldugun ve içlerinde fikirlerine taban tabana zit olmama ragmen konusulabilecek insanlar buldugum gruplar, yani sana benden daha yakin zümreler bile seni, fikir ve sanat âdiliginin, dolandiriciliginin prototipi diye gösteriyorlar. bana ne düser?

    iste açikça söylüyorum: ben senin kâbusun, geceleri uykuna giren umacin, her an yoklugunu hissettiren seytaninim. sana aciyorum. fakat elimden ne gelir?
    çektigin yokluk istirabina hürmeten, sana vaktile vermedigim serefi veriyorum. seninle ilk ve son defa olarak konusuyorum. fakat hepsi bu kadar. dedigim gibi sen, bence artik mazursun. seni affediyorum, ve ne yapsan affedecegim. bu vaade güvenerek istedigini yap! sakin bu firsati kullanmamazlik etme!

    yalniz bil ki, sönmüs ve pörsümüs hüviyetine, o kadar muhtaç oldugun ve elde etmek için ne yapacagini bilemedigin hayati nefhedemiyecegim.
    ölü diriltmek ve müflis kurtarmaktan âcizim.

    benim hakkimda, içinde hapsettigin seylerin hacmini bilmiyorum. rivayete göre üç perdelik bir piyes, rivayete göre bir roman...

    fakat sana karsi hiçbir taktigi kalmamis adamin, bütün bir samimiyet ve açiklikla içini tasfiye etmesine ragmen söyleyebilecegi her sey ve sirf sana hitap etmekle düsebilecegi bayagilik burada toptan ve ebediyen nihayete eriyor.
    iste görüp görecegin rahmet!

    (11 nisan 1936)
    (bkz: yorum yok)
    4 ...