herkeste bir nebze bulunması gereken. sömürülmesine izin vermeden tabi.
şimdi, geçen sabah kahvaltımı yaparken balkon kapısını açıyorum. ilk önce o yaşlı serçe geliyor. tam karşıdaki çatıda oturuyor çünkü.
başta anlayamamıştım, büyük parçalar halinde attığım ekmeklere bakmıyordu. sonra dikkatle bakınca gagasını tam kapatamadığını gördüm. onun üzerine küçük topaklar halinde atmaya başladım ekmek içini. yutmakta da zorluk çekeceğini görünce hafifçe ıslatarak atmaya başladım. şimdi evin içine dek girme cesareti bile var. diğer serçeler hangi ekmek parçasının buna atıldığını öğrendiler, o ekmekleri yemiyorlar. tek bu, ve muhtemelen bir iki haftaya da ölecek.
komşular, sadece benim balkonum kirlendiği(!) halde apartmana kuşları alıştırmamdan şikayetçiler. aynı komşular tam meyveye durmuşken bir kiraz ağacının tüm dallarını kesen, sadece çocukları yiyebileceği erik yetişiren ağacın yanına çocuk yanaştırmayan komşularım. bazen kendimi elimde çift namlulu av tüfeği, mermi içindeki saçmalar yerine ince çekilmiş tuz dolu bunlara ateş ederken düşlüyorum. ebedi bir kaşıntıya maruz kalıyorlar.
vicdanımız arka cebimizde, benimki orada biliyorum. orada durması artık normal karşılanıyor. ki çoğu insanınki orada bile değil. kıçlarına kaçmış. yellendikleri zaman "viccdaaan" diye yelleniyorlar. hepsi de kabız, yedikleri görünmesin diye bu kabızlık.
tamam.!