erenköy'deki dükkandaki bozulan pres makinasına ağıt;
pres'im, ahhhh pres'im.
sen bozulunca geldi bir an ölesim..
hurdaya çıktın, birlikte çektiremedik tek bir resim,
aahhhhhhhhhh pres'im, presiimmmmm, presim...
yok bu şiire devam edesim.
üzüntüden zaten, kısıldı sesim.
----
sevinç, sevinç!
sen ki sevgide benim için birinç.
senin yerini tutamaz ne dolunay, ne de bir vinç!
sevinç!! sen ol bana hep ayıklayan, pirinç!!
---
pelin, pelin!
aldım seni gelin, hem de piskopos olmasına rağmen velin!
fakat, bana torun verdin, afferin afferin..
---
yorgo ve feraye.
sizin bu gidişat nereyee nereyee?
sizi dökesim geldi ege'yee ege'yee!
fakat, özlerim sizi, biraz yüzün dönün, geriyee geriyee..
---
irfan,
seni her görüşümde derim, haydaaaa!
bana öyle geliyor ki, senin akrabaların var uzayda.
fakat, yerini tutamaz kimse ne dünyada ne aydaaaa.
fidayda da irfan'cım, fidayda..
---
bu şiiri gözlerim yaşlı, ellerim titreyerek yazdım ferhat bey.
fakat, içimdeki bu hicranı ancak bu şiirle kurtarabildim bünyemden.
adı; galatasaray'ın, fenerbahçe maçında, son dakikada verilmeyen penaltısına ağıt..
muhittin, muhittin!
bizim takıma sen ne ettin, n'ettin??
görmedin mi topa eliyle vurdu brezilyalııı,
yani şüphe ediyor insan, yoksa aziz yıldırım sana aldı mı bir yalı?
hem de mobilyalı!
görmezden geldin kabak gibi smaçı!
beraberliğe bağladın hakkımız olan maçı.
kolay vermek tabi korneri, autu, taçı..
fakat, penaltıyı vermeyip, yoldurdun bana başı-saçı!
bu son şiirimdir sana, bir daha ki sefere,
hele bize bir yamuk yap, başlayacağım küfüre!!!