çoğu zaman, insanlara yaklaşımımızda önyargılarımızın esiri olduğumuzu düşünüyorum. insanları iyi ve kötü ya da siyah ve beyaz olarak ayrıştırmayı çok seviyoruz nedense... onları, tıpkı yeşilçam film karakterleri gibi görüp-değerlendirme kolaycılığındayız. bir insan kötüyse eğer serapa it midir? ya da iyi ise püripak bir melaike...
kimi insanları, görüşleriyle, kişilikleriyle, eylemleriyle sevip-sevmemekte özgürüz şüphesiz! ancak, anların olumlu görüş, düşünce ve eylemleri de olabileceğini kabul etmemiz gerek. hele ki, söylemlerini çarpıtmaya, istediğimiz gibi yorumlamaya kesinlikle hakkımız, dahası haddimiz olmamalı. zira bu tip davranışlar aklıselim bir insanda şık durmaz.
kendi adıma fethullah gülen'i samimiyetsiz buluyor ve onu sevmeme özgürlüğümü kullanıyorum. ancak, "direnişçilere piç demesi" iddiasına karşı da bahse konu söyleminin tam metnini, arapça ve osmanlıca sözcük ve deyimlerin, bilgimin yettiğince türkçe karşılıklarını vererek yayınlama gereği duyuyorum. onun aşağıdaki beyanından iddia edilen sonuç çıkar mı? varın siz karar verin.
***
"Hafife almak, akıllı Mehmet'in işine benzer: Kırkı bir uçurumdan aşağı inmek için el ele tutunmuşlar, el ele tutunarak oradan inmek istemişler. Sonra hepsi çözülmüş, yere düşmüşler; otuz dokuzu ölmüş, birinin de kolu-kanadı kırılmış. Demişler, "Akıllı Mehmet ne oldu?" "Sormayın", demiş, "az daha bir sakatlık çıkaracaktık." Umursamaz ruhlar, anlamaz düşünceler meseleye böyle bakacak.
Beri tarafta da birileri; Niye vuruyorlar? Niye öldürüyorlar? Niye zayiata sebebiyet veriyorlar? Ne günahı var o masum insanların ki camlarını kırıyorlar; molotof kokteyli atıyorlar yurtlara, pansiyonlara, evlere, okullara, üniversitelere, hatta banka şubelerine. Öyle bir mantıksızlık, gayr-i insanilik alıp gidiyor.
Şimdi "Bütün bütün böyle bir hak arama meselesi hiç yoktur!" derseniz, oradaki bazı masum insanları, masum istekleri de görmezlikten gelirsiniz. Bir kere başta, biz onları ihmal etmişiz. Onlar bizim ihmalimizin meydana getirdiği nesillerdir. Saniyen; bazı makul istekleri vardır onların. Hakikaten "Bir park.. ağaçları sökülmemeli; insanların gezisine müsait hal, o durum, o tablo korunmalı!" diyebilirler, öyle değerlendirebilirler. "Ekosistem" diyebilirler, "Yeşili öldürüyorsunuz!" diyebilirler. Fakat sonra bunu yaparken, orada denge korunamayabilir. Bu defa kendileri yeşili öldürürler. Kendileri genel ahengi bozarlar, ekosistem diye bir şey ortada bırakmazlar. Böyle bir başka mevzudaki duyarsızlık, az meseleyi anlayamama, başka tarafta farklı bir tefrite* sebebiyet verir veya farklı bir ifrata* sebebiyet verir, hafizanallah.
Fakat, bir yönüyle bizim bir zayıf yanımızı, bazı masum insanların belki zayıf yanları sanılan masum isteklerini istismar etmek isteyen dışta ve içte bir sürü, böyle kulaklarıyla genel havayı almaya çalışanlar da var. Hani bazı mahluklar, kulaklarıyla havayı almaya çalışırlar, kıpırdatırlar kulaklarını, sesleri duymaya çalışırlar. Onlar, böyle bir şeyi duyunca istismar ederler. Şimdi dünyada bütün medya Türkiye'nin aleyhinde; burada da öyle, başka yerde de öyle, Avrupa'da da öyle. Sanki kıyamet kopmuş gibi bir halleri var. Suriyede kıyamet kopuyor umurlarında değil. Irakta kıyamet kopuyor umurlarında değil. Daha dünyanın değişik yerlerinde canlı bombalar umurlarında değil. Fakat Türkiye bölgede muvazene* unsuru olma durumunda bir devlet... belli kazanımları olan bir devlet... belli yere gelmiş bir devlet... işte! bir taraftan o masum istekler... o masum isteklerin içte bazı kimseler tarafından istismar edilmesi, belli ideolojilere kurban edilmesi o masum isteklerin... başkalarının da bu meseleyi kendi hesaplarına derinlemesine değerlendirmeleri... bizim gafletimiz, bizim cehaletimiz, bizim görmezliğimiz; başkalarının uyun-u sahire* şeklinde, hiç uyumayan gözler şeklinde bizi bir kere daha kündeye getirme adına zemin oluşturma gayretleri. Olan, o oldu.
Bu tablo... bunu Sahib-i Şeriat* haber vermiş. insanlar kendi ruh ve mana köklerinden koparılınca böyle olacak, haber vermiş onu.
Meseleye bu zaviyeden* yaklaşınca zannediyorum, biz de bakış zaviyemizi bir kere daha gözden geçirmemiz lazım. Acaba kabahat bu meselelere karşı umursamazlık içinde bakan, her şeyi hafife alan, "şuydu, buydu" deyip geçiştirende mi? Yoksa sokakları bir yönüyle harp meydanlarına çeviren insanlarda mı? Ya da bütün bunların kabahati, sistemde mi? Bizim iyi nesiller yetiştiremeyişimizde mi? Onlara yürekten sahip çıkamayışımızda mı? O zaman sistemin gözden geçirilmesi lazım. Bizim, düşüncelerimizi bir daha gözden geçirmemiz lazım. Biz ettiysek bunları, bence, kendimize dönerek, kendimizle yüzleşerek, burada kendimizle hesaplaşarak, daha büyük hesaplarla karşı karşıya kalmamızdan sıyrılmamız lazım. Şimdi kendimizle yüzleşmezsek şayet, kendimizle hesaplaşmazsak, altından kalkamayacağımız hesaplarla karşı karşıya kalırız, hafizanallah. Terbiye sistemlerimizi gözden geçirmemiz lazım. Kimler o çocuklar? Kimin çocukları o sokaklarda mantıksızca hareket edenler? Hak davası değil o! Hak davası olsa, bir yerde toplanırlar, duygularını dile getirirler, ifade ederler orada, efendice, insanca, eğitim görmüş insanca, ayrılır giderler. Anlayan anlar, anlamayanlar için bir daha çıkar, derler o meseleleri. Organize olurlar bir yönüyle. Madem seçim sandıkları var; onu millete havale ederek, sandığa havale ederek, orada o mevzuda ciddi gayret sarfederler, çalışırlar. Ayakları altlarına gelmeden, gece-gündüz koşturur dururlar; insanları ikna ederler, "Şunu beğenmiyoruz, bunu beğenmiyoruz" derler. Beğendikleri bir şey varsa, onu intihab* ederler. Onu da beğenmezlerse, beklerler sabırla; bir başka fasılda* onu da bir yönüyle bertaraf* eder, başkasını intihab ederler.
Demek ki, aslında biz bize etmişiz. Tabanda mesele... toprak kirlendiğinden dolayı, kuvve-yi inbatiyesini* kaybettiğinden dolayı, atmosferi, ozonu deldiğimizden dolayı, güneş şuaları ters geldiğinden dolayı, her şey aleyhte cereyan* ettiğinden dolayı, böyle nesebi gayr-i sahih* bir kısım hadiseler ve onu temsil eden bir kısım nesiller oluşuyor. Bunları düzelteceğimiz ana kadar da, tabir-i diğerle, problemi insanda çözeceğimiz ana kadar da problem çözülmeyecektir. Bizim bize bakmamız lazım. Biz aslında bize ettik yani. Sistemi gözden geçiremedik; "Nasıl yaparsak bu nesiller ciddi nefis muhasebesi içinde, bir nefis muhasebesi yapan nesil olarak yetişir, insan olarak yetişir; tahribatları* tahribatla karşılamak değil de, tahribatları tamiratla* gidermeye çalışan bir nesil yetişir?" Düşünmedik bunları."