ibni teymiyye

entry50 galeri
    20.
  1. asıl adı Ebu'l-Abbas Takıyyuddin Ahmed bin Abdülhalim bin Mecdiddin bin Abdüsselam bin Teymiye'dir. harran doğumlu olduğundan dolayı ''harrani'' olarak da anılmıştır. ataları Tebük'de Teym kabilesine mensup olduğundan dolayı genel olarak teymiyye oğlu manasına ibni teymiyye denmiştir kendisine. 1263 ve 1328 yılları arasında yaşamış bir müçtehiddir, mücahittir. Moğol istilası sebebi ile ailesiyle birlikte Şam'a (Dımeşk) gitmişlerdir. O dönemlerde Şam ise islami ve pozitif bilimler açısından merkez denebilecek bir yerdir. Moğol istilaları döneminde doğması ve yetişmesi kendisinin siyasi düşüncelerinde de etkili olmuştur. şam'ın coğrafi özelliğindendir ki islam öncesi antik dönemlerde bile bizans-pers kesişim noktası olmuştur. bir derece şer odağı denebilecek bu coğrafya islam sonrası ali-muaviye çekişmeleri, emeviler; abbasiler ve bir yandan da eski kadim halkları ve inanışlarıyla övünmekten geri durmayan sasani kalıntılası halkları da içinde barındırıyordu.

    ibni teymiyye'nin fikri yaşantısında, bu coğrafyada içten içe velayet ve ya vesayet yoluyla halklar üzerinde ''din perdesi altında'' etki kurmaya çalışan kesimlerin tahribatçı zihniyetleri de etkili olmuştur. sufizm perdesi altında eski ezoterik inançları islam kültürüne empoze eden, bir bakıma müslüman halkları bununla aptallaştıran kesimler ibni teymiyye'nin gözünden kaçmamıştı. nitekim ibni teymiyye genel olarak ilimle meşgul olmuş bir aileden geliyordu. babası dar'ul-muhaddisin'de bir müderris idi. kendisi de ilk eğitimini şam'da almıştır. mantık, metafizik, felsefe; kur'an, hadis, fıkıh; özellikle hanbeli fıkhı başta olmak üzere birden fazla akaid konusuyla ilgilenmiştir. genelde ibni teymiyye'nin felsefe düşmanı, akılcı ekolleri yeren biri olarak bilinir ancak teymiyye'nin eleştirdiği felsefe daha çok başta bahsettiğimiz gibi mistik, ezoterik; islam öncesi kadim inanışların felsefesiydi. bahsettiğimiz gibi şam; tarihsel ve coğrafi olarak eski kültürlerin izini, anlayışını taşıyan bir yerdi. ibni teymiyye'nin felsefeye olan bakışı ''köktenci'' bir red değildir. nitekim kendisi de felsefeyle; özellikle yunan felsefesiyle ilgilenmiş, hint-iran etkisindeki sufist anlayışları tanımış, bunların kur'an'ın temel teolojisiyle çatıştığını açıklıkla dile getirmiştir. o dönemde bu büyük bir risktir ayrıca.

    Özellikle Muhy'id-Dîn ibni Arabi'nin görüşlerine karşı getirdiği eleştiriler dikkate değer ve çoğunlukla haklıdır. çünkü kur'an'ın temel teolojisinden uzak, sufist; batıni teviller ile kur'an'a farklı bir bakış açısı sunmak, ne peygamber'in şeriatında ne de kur'an'ın teolojisinde yoktur. bu bakımdan ibni teymiyye'ye iftira etmenin hiçbir mantığı olamaz. özellikle tek bir muhtasar eserini okuma zahmetine katlanmamış kimseler tarafından.

    Akaid konularında Eş'ariyye karşı çıkan fikirleri de vardır, akli veya felsefe ile mantığa dayanan yorumlardan kaçınmıştı ancak burada çok önemli bir ayrım var ki bu hep atlanır; daha çok naklin sıhhatine inanıyordu, nakil + kıyas yani akıl gibi bir formülizasyonu olan teymiyye; bu noktada eş'ari gruplar karşısında haklı olduğunu söylemek mümkündür. her ne kadar ibni teymiyye'yi, ebu hanife gibi rey ekolü öncüleri olan islam'ın parlak yüzü olan zatlarla bilinçli olarak karşı karşıya getirmiş olsalar da, ibni teymiyye'nin akaide dair metodu; seleften nakil + kıyas ve ya akıldır. nakil, nükuslar açısından, yani dinin temel foklorik öğeleri açısından yeterli ve gerekli bir kaynak olması sebebi ile ibni teymiyye bu noktada doğru bir içtihat etmiştir. tabi sonraları her alanda olduğu gibi bilgi kirliliğine kurban edilen teymiyye'nin aklı tümüyle dışladığı yalanı ortalarda dolaşır olmuştur. nitekim islam tarihinde en çok iftiraya uğrayan alimler önce ebu hanife; ardından ise ibni teymiyye'dir. ibni teymiyye'nin iftiraya uğrama sebebi ise, moğol ajanlığı yapmaktan kafa kaldıramayan, genellikle müslüman halkları terörize eden şer odaklarıyla hem ilmi hem de fiili savaşmış olmasıdır. ayrıca bu dönemde eş'ariyeye bağlı yöneticiler ve kesimleri de karşısına almıştır teymiyye. bu noktada cesur bir alimdir.

    ibn Teymiyye'ye göre, tevhit akidesini Kur'an ve Sünnet'te var olduğu şekilde anlayanlar yalnız selef alimleridir. yani Sahabe, Tabiun ve Tebe-i Tabiindir. Bu yüzden imani meselelerde de onların görüşleri benimsenmelidir ki katıldığım bir görüştür. islam diğer dinlerde olduğu gibi yayılmış, kültürel bir havza oluşturmuştur. bu kültürel havzanın içine bid'at denebilecek unsurların karışması kaçınılmazdır ki, yazılarıma baktığınızda bu durumu göreceksiniz.

    kültürel bir havza oluşturan islam akidesi, birincil kaynaklardan öğrenilme zorunluluğu doğurmuştur. o dönemde yukarıda da bahsettiğimiz gibi, şam; kufe vb. noktalar birden fazla dinin, meşrebin; anlayışın hakim olduğu islam öncesi kültürün hatta ve hatta batıl kültürün hakim olduğu bir coğrafya olmak sebebiyle, ibni teymiyye zamanın ihtiyacı olan şekilde içtihat etmiştir. kimi zaman 4 ehli sünnet alimini tenkit etmiş, kimi zamanda görüşlerine açıklık getirmiştir. bu noktada teymiyye'yi eleştirmek ise gayet mantıksızdır çünkü içtihat kapısı her daim açıktır. genel olarak hanbeli'nin izini süren teymiyye'nin fikirleri geniş ölçüde yankı bulmuş(zira ibni kesir, zehebi gibiler onun metodunu izlemiştir) ve bir o kadar da kendine düşman çekmiştir. tabi bunun siyasi sebepleri de vardır, mesela satılmış moğol ajanı sahtekar alimler diyebiliriz bunlara.
    ayrıca teymiyye'nin diğer alimler gibi bir mezhep kurma amacı olmamıştır. mezhep dediğimiz olgular, bu alimlerden sonra fikri birlik esasına göre oluşmuştur.

    ''ibn Teymiyye nin Uç Görüşleri'' olarak ele alınan konular ise, teymiyye'nin açıkladığı şekilden farklı olarak lanse edilmiş, hatta tahrip edilmiştir. nakil ve aklı birbiri içinde tutarlı bir şekilde kullanan teymiyye; naklin sahihliği hususunda akla gerek olmadığını; naklin hiçbir şekilde vuku bulmadığı cüz'i noktalarda aklı ön plana çıkarmıştır. dengeli bir anlayış geliştirerek; esasen geçmiş dönemdeki uygulamaları, islam'ın içine sokulmaya çalışılan sufist; belli oranda ezoterik fikirlere karşı korumuştur. çünkü başta da söylediğimiz gibi akaid nakille gelir, akıl ile kur'an'a tevcih olur. işte teymiyye bu noktada bir ebu hanife gibi, bir şafii gibi davranmıştır.

    ayrıca teymiyye'nin görüşlerinin islam'da yeri yok diyen ve başta da dediğim gibi muhtasar tek bir eserini dahi okumamış olanlara rağmen, imamı azam ebu hanife fıkhu'l ekber adlı kitabında bu akımı yani selefin önemini savunmak için yazmıştır yani teymiyye'nin metodunu. şu bir gerçektir ki kendisinin ilmi yöntemi gayet derecede akılcı ve olması gereken biçimdedir. zaten teymiyye bu yüzden daha yaşadığında şeyh'ul islam ünvanını almıştır. kendisi islam'ın saf ve muhammedi biçimde yaşanması taraftarıdır. yeniliklere belli oranda kapalı olduğu doğrudur. özellikle kur'an'ı felsefi(ezoterik felsefe) batıni teviller ile yorumlama gayretinde olan ibaha zihniyetine karşı tutumu gayet serttir ama haklı olarak.

    daha mühim bir konu var ki teymiyye'yi devrin koşullarından(belli oranda, siyasi, teolojik, tarihsel olarak bahsettik) bağımsız değerlendirmek bir cehalet bir garabettir.

    kendisinin siyasi önderliğine gelince, hicri 702 yılında moğolların şam önlerine kadar gelmesi ile birlikte insanları cihada teşvik etmiş, bizzat fiili olarak o dönemlerde islam dünyasını ciddi oranda tehdit eden moğollara karşı savaşmış, savaşmayı teşvik etmiştir, islam coğrafyasının onurunu korumak için elbette. ayrıca o dönemde ''mardin cihad fetvası'' olarak ünlenen eserini yazmış; müslüman halkları satılmış alimlere yöneticilere, müslüman olmayan unsurlara; moğol yıkımına karşı bir olmaya davet etmiş ve büyük oranda bu çağrı karşılık bulmuş, moğollara karşı ciddi bir direniş, ibni teymiyye öncülüğünde gerçekleşmiştir.

    ibn teymiyye moğol saldırılarının yanında; Fatımî devleti yıkılmış olmakla beraber, onların bir nevi devamı olan Hâkimiye, Nusayriye, ismailiye yaşıyordu. bu tip batıni/sufist ve kendini ''şia'' olarak tanıtan unsurların moğollarla el ele verip müslümanlara karşı birleşmeleriyle de uğraşmıştır. nitekim abbasi halifesi mutasım zamanında da aynı olay cereyan etmiş, bir ''şii'' olan Nasıruddin Tusi ve veziri ibn-i Alkami'nin hülagü ile işbirliği yapması sonucu tam 800.000 müslüman bağdat'ta öldürülmüş, Bağdat'a giren Moğollar kütüphanedeki milyonlarca cilt islâm eserlerini tahrif edip yakmıştır, yazma eserlerin üzerini örttüğü Dicle nehri günlerce mürekkebe boyanmış olarak akmıştır. ibni teymiyye bu konuya Minhac'üs-Sünne ve Mecmu'ul-Fetâvâ adlı eserlerinde değinmiştir ve tarihi bir gerçektir. bu sebebten ibni teymiyye rafıziler hakkında;

    --spoiler--
    hum muteşeddid min nasran, hum muteşeddid min yehud!
    --spoiler--

    yani;

    --spoiler--
    onlar hristiyanlardan ve yahudilerden daha zalimdirler!
    --spoiler--

    demiştir. ilmi sebepler başta olmak üzere rafızilerin moğolların yanında yer alması, müslüman halkları sırtından vurması; ibni teymiyye'nin rafızileri çok sert şekilde eleştirmesine neden olmuştur. tarihten bu yana gerek fatımi, gerek buveyhi ve gerekse ismaili ekollerle, yani batıni ezoterik ekollerin tahribatları bilinen bir gerçek olmakla birlikte, ibni teymiyye dönemin siyasi çalkantılarını iyi okumuş, yaşadığı dönemdeki toplumun gerçeklerini iyi tespit etmiş, toplumun hastalıklarını anlamış, ilmini ve bedenini insanlar içinden hayırlı bir ümmete kavuşmak için sarf etmiştir. bu noktada hem kalemle, gerektiğinde kılıç ile karşılarında durmaktan geri durmamış, müslüman ''yığınları'' zulme ve iki yüzlülüğe karşı uyandırmış; sezai karakoç'un diriliş neslinin amentüsü'ndeki tabirine binaen bir ''diriliş eridir''.

    ibni teymiyye'yi meşhur kılan en önemli eser ise; şii ibnul Mutahhar-el-Hilli'nin imamiye ekolünün delilleri için yazdığı ''Minhac'ul istikame fi isbati’l-imame'' isimli eserine karşın kaleme aldığı ''Minhacüs-Sünnetin-Nebeviyye fi nakdi kelamiş-Şîati vel-Kaderiyye'' (minhacüs'sünne olarak bilinir) adlı reddiyeyi kaleme almıştır. bu eser ile adeta şiileri fetrete sokmuştur. çünkü hilli'nin getirdiği zayıf ve batıni tevillere karşı gayet mantıklı, kur'an'i ölçüde cevaplar vermiş, kur'an sünnet ve akıl çizgisinde bir yöntem izleyerek hilli'nin ve imamiye'nin fikirlerini çürütmüştür. denilebilir ki akli ve nakli delillendirme ve tafsilatlı olması bakımından imamiye Şiilerine karşı reddiye olarakt bu kitabın bir benzeri islam tarihinde yazılmamıştır.

    teymiyye'nin çağdaşı Şii bir alim olan ibn Mutahhar el Hilli hizmetinde bulunduğu Moğol padişahı Evlice Hudabende için Şiiliği ve imamiyeyi anlatan, Sünniliği ve halifeliği reddeden büyük bir kitap yazmış, adına da “Minhac el Keramet fi Marifeti’l-imamet” demişti. Bu kitap Şam’a ulaşmış ibn Teymiye de bu kitabı incelemiştir. Şiiler bu kitapla çok övünmekle birlikte Minhac u’s-Sünne, hilli'nin iddilarını siyasal, sosyal, tarihsel, kur'an'i anlamda çürütmüştü. nitekim teymiyye'nin belki de en çok savaş açtığı batıl akım olan ''batıni tevil'' anlayışı hilli'de çoklukla görülmekle birlikte, teymiyye gayet ilmi bir nazariye ile hilli'nin ''saçmalıklarını'' yerle bir etmiştir diyebiliriz. hilli'nin ve teymiyye'nin iddialarını okumanızı tavsiye ederim, teymiyye'yi biraz tanımış olursunuz. hatta bu eser islam dünyasında o kadar yankı uyandırmış ufuk açıcı bir çalışmadı ki, ibni teymiyye'nin takipçilerinden olan ibn kesir şu ifadeleri kullanmaktadır;

    --spoiler--
    hilli, Minhacu’l-kera'e adlı eserinde akli ve nakli delilleri birbirine karıştırmıştır. istikametin dışına çıktığı için hedefe nasıl yöneleceğini bilememiştir. Şeyhülislam imam, Allame Takıyyüddin ebu’l Abbas ibn Teymiyye ona karşı birkaç ciltlik bir reddiye yazmıştır. ibn Teymiyye bu eserinde güzel ve mazbut delilleri ileri sürerek akılları durgunlaştırmış, gözleri kamaştırmıştır. Bu reddiye çok muazzam bilgilerle doludur.(ibn Kesir Tarihi cilt 14 s. 212-213)
    --spoiler--

    hatta günümüz değerli alimlerinde abdülaziz bayındır'ın yazdığı risale i nur eleştirilerinde konu şu şekilde ele almıştır;

    --spoiler--
    ibn Teymiye, Havaric, Mutezile, Kaderiye, Cehmiye, şia ve Bâtıniye hakkında doğru bilgilere sahiptir. Bu mezheplerden çoğuna dair eserler de yazmıştır. Yaşadığı çağda Fatımî devleti yıkılmış olmakla beraber, onların bakiyeleri olan Hâkimiye, Nusayriye, ismailiye yaşıyordu. Ayrıca imamiye ve Caferiye Şiîlerini de çok iyi tanıyordu. Melik Olcayto Hüdabende’yi imamiye Şiîliğine davet için imamiyenin tanınmış âlimlerinden ibnul Mutahhar-el-Hillî (v.726/1325) Minhac'ul istikame fi isbati’l-imame isimli bir eser yazmış, bu eserde elinden geldiği kadar Sünnî islâmlığını karalamış, imamiye Şiîliğini ise yegâne hak mezhep olarak göstermiştir. ibn Teymiye, Rafızî saydıği ibn Mutahhar’ı reddetmek için Minhacüs-Sünnetin-Nebeviyye fi nakdi kelamiş-Şîati vel-Kaderiyye isimli dört ciltlik eserini kaleme alarak imamiye Şiîliğinin esaslarını tarumar etmiş, bu mezhebin sonraki asırlarda ne gibi dinî ve içtimaî amillerin tesiriyle çeşitli kaynaklardan aldığı unsurlarla nasıl teşekkül ettiğini gayet açık bir şekilde gözler önüne sermiştir. Sünnîlerin imamiye Şiîliğini tenkit için yazdıkları en teferruatlı ve en başarılı tenkit budur.
    --spoiler--

    bu açıklamaya tümüyle katılmamak için ilimden yoksun olmak gereklidir. ibn Teymiye; Cehmiye, Mutezile ve Havaric gibi mezheplere karşı da aynı derecede başarılı reddiyeler yazmış ve insaf ölçüsünde belli oranda doğru tespitler yapmıştır. bu noktada ibni teymiyye'nin ilmi kişiliğini eleştirebilmek için öncelikle eserlerini okumanız gerekmektedir. gayet kur'an'i ve akılcı bir metod izleyen teymiyye'ye isnad edilen;

    --spoiler--
    bir gün şam'da zehrini ürettiği demlerde minberden bir iki basamak iner ve şöyle der!.. "işte allah, benim bu minberden indiğim gibi yere iner!"
    --spoiler--

    türünde ibni teymiyye'nin hiçbir eserinde yer almayan iftiraların esasen hiçbir aslı ve astarının olmadığı görülecektir.
    ibni teymiyye'nin bu kadar iftiraya uğramasının bir diğer sebebi de, hatta çoğunluk sebebi; moğollara karşı giriştiği fiili mücadeleler ve ilmi bakımdan şii alimleri adeta yerle yeksan etmesi yatmaktadır. tabiri caizse tarihten bu yana şia akidesinin canına kim okuduysa o mutlak surette ''kafir, sapık, mülhid'' olarak adlandırılmıştır, öyle lanse edilmiştir. ama bir gerçek var ki, ibni teymiyye'nin ilmi yetkinliği, toplumsal önderliği, hayranlık uyandıracak derecededir.

    bilginin en tehlikeli olanı nedir biliyor musunuz? ikinci el kaynaktan; ve tahrif edilerek getirilmiş, sunulmuş olanıdır. işte teymiyye hakkında atıp tutan ve başta da söylediğim gibi bir eserini dahi açıp okumamış insanların kendisini, ''ingiliz uşağı''? ki bu çok gülünçtür, -nitekim moğollarla işbirliği yapmaktan geri durmamış kesimler bunu dile getiriyor- ingiliz uşağı, ajan, kafir ilan etmeleri ciddi bir hazımsızlığın belki de içten içten yüzyıllardır aktarılmış kinin göstergesidir. çünkü teymiyye dinin tahrif hareketleri karşısındaki kur'an'i konumunu, diğer mezhep imamları gibi korumuş, korumaya çalışmıştır. elbette kendisinin katılmadığım görüşleri vardır ve olmalıdır da, çünkü kendisi tabi olduğu imam hanbel'i dahi eleştirmekten geri durmamıştır.

    bir de ibni teymiyye'nin sıkı bir tasavvuf düşmanı olduğu ortalarda dolanır. bu da ezberci zihniyetin ürünüdür. ibni teymiyye, irfanı kur'an'i ölçüde mutasavvıflardan daha yoğun biçimde işlemiş, aktarmış, yorumlamıştır. misalen ibni teymiyye'nin Emrazu'l-Kalb ve Şifauhu (Kalbin hastalıkları ve şifası), Tezkiyetu'n-Nefs, et-tevbe adlı eserlerini okumuş olsaydınız, hakiki irfan ile tasavvuf riyası arasındaki farkı anlamış olacaktınız. dediğim gibi ikinci elden gelen ve hasımlardan gelen bilgi zehirden farksızdır. Bunlar Arapça nüshalardır Türkçeleri maalesef yoktur. umarım temin etme imkanınız olur, faydalanma niyetinde iseniz şayet. ayrıca teymiyye'nin ilmi irfanına dair talebesi ibn Kayyım el-Cevziyye'nin Medaricu's-Salikin adlı eseri de sizlere ''teymiyye'nin tasavvuf düşmanlığı'' yalanı hakkında bilgi verebilir. türkçesini temin edebilirsiniz, tercüme edilmiştir.
    teymiyye'nin Fetva's-Sufiyye ve'l-Fukara adlı eserini okuma imkanınız olsaydı, kendisinin eleştirdiği ve günümüz anadolu islam algısını sulandırmış olan ''tasavvuf'' anlayışının ve ehlinin iç yüzünü görmüş olacaktınız. bundan başka kıyas risalesi'ni okursanız size teymiyye ve tasavvuf hakkında bilgi verebilir.

    kendisinin ardından ibn kayyım, ez zehebi, ibn kesir gibi çok büyük düşünürler, alimler yetiştirmiş olan ibni teymiyye'nin akaide, usule fıkha dair onlarca eseri vardır. bundan başka çeşitli konularda risaleleri bulunan ibni teymiyye'yi tanımak adına eserlerine müracaat ediniz. tekrar ediyorum, ikinci elden ve genellikle ibni teymiyye'nin ilmi olarak canına okuduğu sahtekarlar eliyle gelen bilgi hiç hükmündedir.

    uzun yazımızın kısaca özeti ise; ibni teymiyye islam aleminin yetiştirdiği esaslı bir alim, hakperest bir müçtehid; islam aleminin onurunu korumak da gerek kalemi, gerek kılıcını kullanmaktan geri durmamış, satın alınmamış, dünyaya meyletmemiş dürüst bir alim, mücahid olduğu gerçeği anlatılmalı ve ibni teymiyye'yi tanımaya çalışılmalıdır. allah rahmeti kendisinin üzerine olsun.

    not: teymiyye hakkında bir yazı daha kaleme alacağım. ayrıca direkt vehhabi/selefi yakıştırması yapılması, yapan kişilerin cehaleti, belki de necis maksadının tezahürüdür. yazımda genel olarak teymiyye düşmanlığının iç yüzünü verdim. buyrun araştırın.
    5 ...