Anahtarı unuttuğum kapının önünde aklıma geldi. Yine bilindik yoldan mutfak penceresi- içeri girerken dizimi kırmak zorunda kaldım. Ve artık yaşlandığımı hissediyorum. Dizimi son dereceye kadar büktüğümde bir sızı duyar gibi oluyorum. Havalar ısındığından acil surette pantolonu ve gömleği çıkartıp çekyatın üzerine attım. Elektrik anahtarına ondan sonra dokundum. Tasarruflu ampulün yanması ile kalem ve defteri bulmam arasında geçen süreçte yazacağım ilk kelimenin muhasebesini yaptım. Kalem kağıda dokununca ve harfler oluşunca kelime kendiliğinden ortaya çıktı.
orospu
Bu kelimeyi kullanmadım kimseye arkadaşım. Dedim işte kendiliğinden ortaya çıktı.
Aslında herşey üç gün önce başladı. Ne güzel kendi kendime geçinip duruyordum. Ne diye söyledim ona sanki gel şehrime diye. tamam deyince belginlere geleceğini anladım. Hatta gecesi yazdım rıza da gelecek mi diye. belki gelir dedi.
inanın o dakika anladım onunla bir gece geçireceğini. Hem ben kimdim ki be. Soytarının teki. iki üç günlük kaçamağın altı yıllık sevgili ile karşılaştırılması olur muydu hiç?
Rızanın geleceğini anladıktan sonra yazdım tekrar, kalır mı diye seninle? belki ama olmaz dedi. Bende belki mi yoksa olmaz mı diye teyit ettirdim. O olmaz dedi. Ama biliyordum. Olacaktı.
Nitekim bugün. Baktım elinde çanta. Belgine geldim dedi. Rıza da gelecektir akşamdan dedim kendi kendime ve hiçbirşey söylemedim. O da renk vermedi hiç. iki muhabbet hal hatır derken işe geldim işte. Ve akşam üstü mesajı. Rıza gelecek, yazma.
Kıskanıyor muyum? Evet. Neden bilmiyorum. Aslında biliyorum. Yalnızım. Yalnızlığımı paylaştığım yegane insan şu an rızanın koynunda. Belki de abartıyorum. Veyahut tam koynunda değil şu an. Belki de geziyorlar dışarda. Ama gece uzun. Sabaha çok var. illa ki koyun koyuna girecekler. Ulan rıza. Sıçtın ağzıma.