Sinir sistemimi sekteye uğratan dün ki karşılama seremonisinden sonra vardıgım gerçek. ne politigim ne de apolitigim. terazi olsa tartamaz o derece.. siyasetle uzaktan yakından işim olmaz. ben sadece hakkın ve adaletin vuku buldugu yerlerde yaşamak ve yaşatmak isteyen herhangi bir kimseden sadece biriyim. gerçeklerin ortaya dökülmesi gerektigi gercegini, yanlışların düzeltilerek dogrulara dönüştürülmesinin gerekliliğini dile getiren çok hücreli bir canlıyım. kim bilir belki hatadır bu yaklaşımım. kimilerine göre her insanın siyasi bir görüşü olmalı, inandıgı degerlere ve görüşlere sahip cıkmalıdır. eger konu sahip cıkmaksa bende düşüncelerime sahip cıktıgıma sonuna kadar inanıyorum. demek ki bir lokma da olsa siyasi bir kimlige sahibim. ya da degilim. işte siyaset anlatmaya calısıtıgım kadar ironik ve karmaşık bir durum. o yüzden hep bir adım gerisinde durmak gerektigine inananlardanım. gelelim konumuza;
son günlerde çıkan olaylardan yola cıkarak vardıgım kişisel saptamalarıma göre, türk insanı hangi etnik kimliğe mensup olursa olsun, hangi inanca dahil olursa olsun, hangi kültür ile gelişmiş ve yetişmiş olursa olsun, daima sınıfta kalacak gibi. siyah ile beyazın zıtlıgından dogan çekilicigi dahi anlayamayan, tahin ile pekmezin yalnız başlarına lezzetten uzak oldugunu farkedemeyen, dün ile bugün kavramlarını irdeleyemeyen, tüm bu saydıklarımı mevzu bahis aldıgımızda türk insanının ortak bir çatı altında toplandıgı vakit gerçekten güclü, ileriyi gören, merhametli yapısını anlayamayan bir topluma dönüştük, ya da dönüştürüldük. yazının basında dediğim gibi adaletin oldugu, demokrasi kavramının sözlükteki anlamı gibi tam anlamıyla dogru kullanıldıgı, barışın, kardeşliğin, kültür buluşmalarının, türk ünden, kürdüne, lazından, çerkezine kadar her görüşten insanın ortak paydada buluştugu bir devlet altında yaşamak isterdim, isterdik. siyasilerin oy-rey derdine düşmedikleri, tüm enerjilerini ve bilgi birikimlerini halk ının ferahına, huzuruna, toplumunu daha da ileri seviyelere taşımaya calıstıkları bir sistem içinde yaşamak isterdim, isterdik. dinin araç olarak kullanılmadıgı, inancların sorgulanmadıgı, özgürlüklerin kısıtlanmadıgı, düşüncelerin baltalanmadıgı bir medeniyette bulunmak isterdim, isterdik. bu gibi istek belirten cümleleri yaz yaz bitmez vesselam. isterdim, isterdik! demek ki gerçekleşmeyen yıgınla hengamenin altında kalan tabiri caizse enkaza dönen ruhlarımız, yaşamak için çabalarken aşınan bedenlerimiz bir yerde bir şeylere dur deme ihtiyacı güdüyor. ben şahsen yoruldum. hem de çok yoruldum. benligimi anladıgım, kendimi tanıdıgım, içinde yaşadıgım toplumu ögrendigim günden bugüne fazlasıyla yoruldum. zihnimi mesgul eden yıgınla gereksiz bilgi, tonlarca safsata yüzünden yoruldum. siyasetcisinden, gazetecisine, ögretmeninden, ögrencisine, medyasından, askerine, özel kurumlarından, şirketlerine, sokakta ki vatandaşından, dagdaki gece bekçisine kadar rant peşinde koşan, kendi ceplerini doldurmaktan başka bir şey düşünmeyen ülke insanlarını tanımaktan da, görmekten de çok yoruldum. diyebilirsin bundan banane? e pek tabi bu da senin görüşün. lakin bir yerde tak diyor bir şeyler, hani gece fazla kaçırıp sabahında kusup rahatlamak gibi bir şey bu benimkisi. yazıcam ve bitecek hepsi bu kadar. rahatlayacak mısın? belki..
ben gereksiz yıgınlıklardan da sıkıldım fazlasıyla. neyi, niçin savunduklarını bilmeyen ülke insanından da sıkıldım mesela. ne istedigini bilmeyen, içinde yaşadıgı toplumun gereksinimlerini kavrayamayan, kendine layık görülen beyni kullanmasını bir nebze dahi bilmeyen insanlardan da sıkıldım.
yıllardır askerine sıkılan kurşunlara sessiz kalan, cumhurriyet in kurucusu olan atasına, yapılmadık hakaret edilmedik küfür kalmadıgı anda elleriyle yüzünü kapatan, türkiye nin mihenk taşlarının özelleştirildiği, kapitalist rejme peşkeş cekildigi vakit odasından ya da kendi kabugunun icinden cıkmayan, kesilecek olan 5-10 ağac icin kendi gövdelerini siper eder, direnişimiz agaclar degil bunlar sadece vesile diyen ve buna aslında kendi dahi inanmayan, dini görüşlerini bir insan bedeniyle ayyuka çıkartan, attıgı her adımın allah ugruna dini ugruna oldugu martavalını anlatan, başını baglayınca hayır işlemişcesine böbürlenip, görüşüne karşı cıkan insanlara karşı duygu sömürüsü yapan insanlardan da sıkıldım. kardeşi kardeşe şikayet eden, hainlere peşkeş cekip ülkeyi sömüren, ejdadını, atasını, topragını koruyamayan insancıklardan da çok ama çok sıkıldım.
şakşakçılardan, boşa nara atanlardan, astıgım astık kestigim kestik diyenlerden, başımıza getirilenlerden, başımıza geçeceklerden ve geleceklerden de çok sıkıldım.
içim dolu, kafam fazlasıyla karışık. ne yazmak istediklerimi yazabiliyorum ne de düşüncelerime somut bir kalıp hazırlayabiliyorum. yapamıyorum. ellerim ile zihnim birbirlerinden ayrı hareket ederken senkron tutturmakta zorlanıyorum. ne savaştan yanayım ne de devrimden. fazlasıyla klişe olabilir lakin her dünya insanının rahat nefes aldıgı, karınlarına yemek girdigi, huzurlu bir sabaha uyandıgı, düzgün yaşayıp hakettigi şekilde ecelleriyle öldügü bir dünya istiyorum. insanın insana saygı duydugu, arsızlıkların, ugursuzlukların, şiddetin, yolsuzlukların, acıların olmadıgı bir evren hayal ediyorum. biliyorum fazla traşlı süslü cümleler. lakin, her düşüncenin çıktıgı kapı işte bu yalın kelimelerde saklı.
''Bu maskenın altında etten daha fazlası var. Bu maskenın altında bir fikir var . Ve fikirler kurşun geçirmez.'' V for Vendetta.