mayıs ayının son haftası taksim meydanı projesi nedeniyle gezi parkı yerinde yapılması planlanan topçu kışlası avm projesine karşı olanların başlattığı hareketin zamanla ve çeşitli eylemlerce büyüyerek toplumsal bir refleks/ toplumsal bir olay halini almasıdır.
basit bir oturma eylemi, gerek polisin eylemcilere karşı yaptığı ilk müdahale, siyasiler, provakatörler derken sadece istanbul taksim meydanında kalmayıp çeşitli şehirlere sıçramıştır.
iyi ya da kötü etkisi zaman içersinde ortaya çıkacaktır.
lakin bir yazarımsının aşağıdaki notları da dikkate alınmalıdır. şimdi çoğu birey aynen ve katıksız aşağıdakileri düşünüyor. siyaseten sandıkta pek etkisi görülmeyeceği de muhakkak. (bu lafımı yemek isterdim lakin zor)
--spoiler--
Şu, artık devlet katında bile kabul edilen bir gerçek: Masum bir protestoyla başlayan Gezi Parkı eylemlerine yönelik orantısız polis şiddeti, eylemleri büyütmüş, krizi yönetilemez hale getirmiştir.
Şu da bildiğimiz ikinci gerçek: Bu eylem, bir Tahrir anı değildir. Muhtemelen sandık dengelerini de fazla sarsmayacaktır. Göstericilerin, kızgınlıklarını Tayyip Erdoğanın şahsiyetinde kişiselleştirmiş olmaları dışında, ortak bir dili, lideri, parti ya da ideolojisi yoktur. (inanmayan, zahmet edip Gezi Parkına gidip çapuling faaliyetlerini gözlemlesin.)
Ve tartışmasız üçüncü veri: Cumhurbaşkanı Abdullah Gülün Mesaj alındı ve hemen ertesi gün Bülent Arınçın Biz de hata yapmış olabiliriz açıklamaları, sadece sağduyulu çıkışlar değil, aynı zamanda sokaktaki tansiyonu da düşüren adımlardır.
Bu durumda çözüm çok net... Hükümet, Topçu Kışlası projesinden vazgeçer; Başbakan, sert ve birçok kişi tarafından aşağılayıcı diye tanımlanan üslubunu biraz yumuşatır; emniyet de biber gazında frene basarsa, bu iş kısa zamanda çözülür. Sokağın tansiyonu düşer. Pazara kalmaz, Gezi dışında diğer mekanlardaki gösteriler anlamsız hale gelir. Kamu düzeni kurulur. Medyada Tamam artık tadını kaçırmayalım sesleri yükselir.
Ve önümüzdeki hafta itibariyle Türkiye normale döner.
--spoiler--
ancak durum normale dönecek derken rte nin bambaşka planları olduğu yavaş yavaş ortaya cıkamaya basladı. siyasi manevraları bir kenara bırakırsak olayların çıkış anından çok nasıl büyüdüğü ile ilgilenmekteler. haliyle yine silivri, ergenekon şüphesi içine girmiş durumdalar;
--spoiler--
hükümet cenahında başka bir plan, Eyvah birileri bize tuzak kuruyor korkusuyla oluşan bambaşka bir psikoloji var. Ak Parti tabanı, son 24 saattir keskinleşti. Bu olayı olduğundan daha organize, daha koordineli, daha ideolojik görme eğilimi var. Ak Partinin genelde başarılı bulduğum istanbul il Başkanı Aziz Babuşçu, bir kanalda Gezi dinamiğini Ak Parti karşıtlığını şiddete dayandıran CHP, işçi Partisi, TKP, ulusalcı, illegal örgütlerin yer aldığı bir başkaldırı hareketi diye tanımlayarak 27 Mayıs öncesi, profesyonel senaryo, mühendislik hesabı gibi ifadeler kullandı.
Dinlerken, ya ben dünyanın en saf insanıyım ya da bir yerlerde vahim bir analiz hatası var, diye düşündüm.
Ak Parti cenahında basit bir itirazı duymamak için, komplo teorilerine sarılanlar var. Ekranlarda, bir zamanlar ulusalcılardan duymaya alıştığımız yabancı ajanlar, dış mihraklar, küresel sermaye gibi tezleri mi istersiniz, ciddi ciddi Silivri, Ergenekon, asker, darbe gölgesi arayanları mı...
Oysa Türkiyede bürokrasinin nasıl işlediğini, devlet aygıtının sürekli bir tehdit algısıyla en basit meseleleri bile ne çapraşık sorunlara dönüştürdüğünü hepimiz biliyoruz.
Gezi Parkı eylemi, hava cıva değil, illegal bir örgüt değil, sisteme yönelik dehşet bir tehdit de değil. Farklı kesimlerden (ve farklı nedenlerle) gelen cesur bir itiraz. Gençlerin öncülük ettiği, çok sesli bir koro.
Bunu görmeden, anlamadan, Mübarek rejimi refleksleriyle twittera, facebooka, gençlere saldırmak, hükümeti daha büyük bir krizin içine sokar. işte asıl o zaman Türkiyenin imajı, kredibilitesi heba olur.
--spoiler--
umarız daha vahim hatalar ile tekrar başa dönmeyiz.
sonucta yapılanlar siyasi bir olay/bir rant dan çok sesli bir itiraz.