Türkçe Kuranın anlattığım bu tecrübesinden sonra, Fatih Caminde ilk defa Türkçe Kuran okudum. Bunu müteakip, Türkçe hutbeye sıra gelmişti.
Atatürk, Haydi bakalım! Türkçe hutbeyi de Süleymaniye Caminde mukabele ile oku! Ama, okuyacağını evvela bir tertip et, bir göreyim! dedi. Yazdım, verdim. Beğendi. Fakat, Paşam. Bende hitabet kâbiliyeti yok. Bu başka bir iş, hafızlığa benzemez! dedim.Zararı yok! Bir tecrübe edelim! buyurdu. Bunun üzerine tekrar sordum: Hutbeye çıkarken sarık saracak mıyım?
-Hayır, sarığı bırak! Benim gibi baş açık ve fıraklı!..2
-Ne diyeyim, inkılap yapılıyor, peki! dedim.
O gün, hınca hınç dolan Süleymaniye Caminde cemaat arasına karışmış yüz elli de sivil polis vardı.Bu tedbirin isabetli olduğu çok geçmeden anlaşıldı.Ben Türkçe hutbeyi okur okumaz, kalabalık arasından, bilahare Arap olduğu anlaşılan biri sesini yükselterek,Bu namaz olmadı! diye bağırdı.
Fakat çok şükür, itiraz eden yalnız bu Arap idi. Onu da derhal karakola götürdüler!
KAYNAK:(Niyazi Ahmet Banoğlu, Atatürkün istanbuldaki Hayatı, c. 2, sf. 352)