bir elinde çiçek diğer elinde babadan yadigar revolver.
vücudu zangır zangır titriyor, ölümün soğuk nefesi ter içindeki bedenini yalıyor, tüylerini diken diken ediyordu.
hipnotize olmuşçasına tek bir görüntüye odaklanmıştı. odaklandığı ve gözlerini ayırmadan izlediği görüntü korneasından girdiği gibi beyninde şimşek gibi çakıyor, kalbinde tarif edilmez acılara neden oluyordu."
- |silah ateşi duyuldu| ifadesini göz ardı edersek* çok başarılı bir 'öyküye başlangıç' örneği. neden mi?
- çünkü davetkar,
- çünkü zihinde, elde olmadan büyük heyecan uyandırıyor,
- çünkü gizem dolu ve okuyucu; olacaklarla dayanılmaz bir yüzleşme isteği duyuyor,
- çünkü beklentilerin ötesinde hoş ve etkileyici bir anlatım tekniği kullanılarak yazılmış.
bu aşamadan sonra yazarın işi gerçekten zordur. neden mi?
çünkü bu ani yükselişi, öykünün sonuna değin aynı düzeyde, ulaştığı noktada, doruklarda tutmak zor iştir de ondan. okuyucu tatminsizdir... ve daha da önemlisi; elde ettiği hazzı bir daha ve aynı düzeyde yaşamak da onu yeterince tatmin etmeyecektir. böyle bir başlangıç, onu hayrete düşürecek gelişmelere ve sonuçlara gebe olmalıdır, illaki.
"yüzünde donuklaşmış korku ifadesiyle boşluğa bakan kadının gözlerinde güller açıyor. gülleri tutan çocuğun boynu bükük, yüzü gül gibi kıpkırmızı utanç içinde ağladı, ağlayacak. uzaklardan kahkaha sesleri işitiliyor. sesler gittikçe yakınlaşıyor, artıyor, yakınlaşıyor, artıyor ve kulakları sağır etmeye başlıyor. kadın ve erkek seslerinin birbirine karıştığı , orgazm çığlıklarıyla yükselişe geçen, erkeklerin rahatlama hissiyle, kadınların yavaşlayan soluklarıyla finalini yapan orkestra çocuğu sonunda ağlatıyor.
ve seyirciler hep birlikte ayağa kalkıp orkestrayı alkışlıyorlar."
- öykü ilerliyor fakat halen davetkar, zihinde büyük heyecanlar uyandırmaya devam ediyor ve gizemliliği, okuyucuda, olacaklarla yüzleşme isteği uyandırıyor. hoş ve etkileyici anlatım tekniğinde ise hiçbir gerileme ya da düşme yok.
"sonu kanla biten müzikalin aktörleri 'katil' olmayı göze alabilmiş hemcinslerdi. bir anlık tereddütün kalın perdesini hunharca yırtan bu aktörler kırmızı halıda yürürken flaşlar en çok onlara patlardı.
ve müzikalin kadın seyircileri böyle zamanlarda zapt edilemezdi :
- katil herif !
- cani !
- lanet olsun topunuza !
- siz yapınca iyi, biz yapınca mı kötü ?
ve kadın seyircilerin bombardımanından kurtulan aktörün cezaevi koğuşunda volta atarken aklında kalan yegane soru : "siz yapınca iyi, biz yapınca mı kötü ?" olurdu.
vicdanla baş başa kalındığında ise sorunun cevabı şöyle olurdu : "ne siz yapınca iyi, ne biz yapınca kötü !"
- bir öykü kurgularken, zekanızı, hayal gücünüzü, yaşanmışlıklarınızı ya da tasvir kabiliyetinizi kullanarak okuyucuyu derinden etkileyen tümceler, hatta paragraflar yaratabilmeniz her zaman olasıdır fakat sanat; bunu belli bir ahenk içerisinde, başlangıç ile sonun etkileyici bir uyumu halinde okuyucuya sunabilme ve sonuç itibarı ile bu etkiyi tüm öyküye yayabilme yeteneğidir. yazar, okuyucunun yükselen duygularını, heyecanını, sona yönelik merakını; alçalmasına, irtifa kaybetmesine ve düşmesine izin vermeden, adeta bir zembil gibi tavana asmayı becerebiliyorsa sanatını icra ediyor demektir ve biz böylelerine 'sanatçı' diyoruz.
öykünün içeriğine hiç girmeyeceğim zira, neleri vermek istediği açık-seçik ortada ama sunuş biçimine, öykünün yapısal kurgusuna, iskeletindeki özene hayranlık duymamak elde değil. hele ki amatör bir yazar bunu başarabilmişse; bülent ersoy'un söylemiyle, "fevkaladenin de fevkinde" tabirini kullanmak bile, bu öykü için eğreti durmayacaktır bence.