Hitchcock'un başyapıtlarından ve sinema tarihinde dikkate değer bir yeri olan bir filmdir ''birds''. film daphne du marier'in(rebecca nın yazarı) ''birds'' isimli kısa öyküsünden esinlenmiş olup, bu filmi kafasında oluşturmasında diğerbazı filmlerinde olduğu gibi bir gazete haberi de etkili olmuştur. bununla birlikte Evan Hunter bu kısa hikayeyi sinemaya uyarlamıştır.
Teknik açıdan oldukça zor bir film olmakla birlikte, bazı sahnelerde o zaman açısından bakıldığında oldukça ileri sistemler kullanılmıştır. o zamanalarda yer alan özellikle seyahat sahnelerinde-arka planlar için- ''blue screen'' teknolojisi kullanılmıştır. bu da ''sodium travelling matte shot process'' olarak adlandırılır. (özellikle hareketli sahnelerde ön plan ve arka planı birleştirmeye yarayan bir teknik diyebiliriz). bu sahneye güzel bir örnek ise çocukların okuldan çıktıktan sonra kasabaya doğru koşmalarıdır ki, aslında orada kuş da yoktur başka bişey de.. zaten görüntüler de biraz sırıtır.
filmde başroller tipi hedren ve rod taylor tarafından oynanmıştır. ikisi de göründüğü kadarıyla bu filmde oldukça başarılıdır. bunun yanında ilk sahnelerde ve sonraki bir çok sahelerde olduğu gibi fake martı kullanılmıştır. özellikle ilk melanie'ye saldırılan sahnede kullanılan martı böyledir. Fake martı yeterli olmamış ki hemterbiyedilmiş hem de terbiyesiz martı kullanılmıştır. Lydia rolünü ise jessica tandy canlandırmıştır ki bana kalırsa filmdeki en başarılı karakter budur, diğer başrol oynayanlardan ziyade.
ayrıntı ve teknik yönden ziyade konuya girildiğinde ise aşamalı bir ilerleyiş görülür, sonra özellikle hiçkok ve genellikle birçok yönetmenin filminde görüldüğü gibi sıradan insanların içersine düştükleri zor durumları ve bunun üzierne düşünmeye başlamaları ile şekillenir. kulşarın temsil ettikleri bir anlam çokluğu vardır bu filmde, tahmin edilemezlik ve kaos. çünkü ne zaman saldıracakları belli olmadığı gibi, insanları da bir kaos burgacına sokar ki bir açıdan da insanların ne kadar da gelişmiş olsalar bir noktada doğaya boyun eğdiklerini anlatır. bunun yanında tipik hitchcock filmlerinde rastlanan olaylar sıkça görünür, önceki filmlerde insanları cinayete(The rear window, ya da masumiyete(i confess)e ya da bir kadının kaybolmadığına(the lady vanishes) inanmak zorkken bu filmde de kuşların insanlara olan davranışları hatta bazı kuşbilimciler tarafından sağlanan mantıklı açıklamalarla geçiştirmeye çalışılır. ama kuşarın saldırması bunları püskürtmeye yetecektir. bununla birlikte, insan doğasına yapılan bu atıf hemen hemen tüm filmlerinde(the thirty nine steps'de sütçüyü kandırma sahnesi) vardır ve hitchcock filmlerinin krakteristik yanını temsil eder.
bunula birlikte, konu babında, diğer filmlerinde çok kolay da rastlamayacağımız belirli farklılıklar da gördüm, aslında film bana göre çok ilginç noktada durur evlilik tipik bir hitchcock konusu olması yanında anneye olan bağlılık ya da ana oğul-sevilen kadın arasındaki ilişki de deşilir bu filmde. ama tipik bir oedipus vakasından daha fazlasıdır bana göre. ama kasotan kurtulunduğunda, bu ilişkiler de iyileşmeye yüz tutacaktır.
yine de belirli noktalarda değinilmiştir, özellikle çok klasik bir konu olan ''lanetli insan tiplemesi magazin basınının dilinepelesenk olmuş ve romayı yakmışta gelmiş bir sarışın bombanın şehirde çocuklarından dolayı ne dediğini bilmeyen bir kadın tarafından suçlanışı bunu konualır, ha bir de her boka ''bu dünyanın sonu gemiş'' diyen felaket tellal ve goygoycularını saymazsak. bunları aslına bakarsanız çok güzel yansıtmış hitchcock.
filmde en dikkat çekici-korkunç demeyelim, zaman açısındna belki öyleydi ama zamanla korku filmi tekniğinin beş para etmez yönetmenlerce seyircinin seçiciliğini folloş etmesinden dolayı belki de-sahne yem satan adamın gözlerinin kuşlar tarafınca oyulduğu ve lydia tarafından ölü bulunduğu sahnedir. bu sahnedeki üç basamaklı çekim halinde yaklaştırmalar bize lydia'nın gözünde aktarılmıştır ve bu çekim de oldukça karakteristiktir.
filmde kuşların neden saldırdığı açıklanmamıştır. çünü açıklansaydı bunun bir bilim kurgu olaağı düşünülmüş ve bunun yerine insanların tartıştığı bir sahne konulmuştur. sadece eğilimlerin ve önyargıların belirlediği fikirlerden ziyade ortaya pek bişey çıkmamıştır. Benim açımdan belki de filmdeki en önemli çekimlerden birisi(son sahnedeki kargaları ve onların dizilişini göstren çekimi kendim saklıyorum bu arada) de kasabada yangın çıktıktan sonraki yapılan çekimdir ki genelde ''subjektif teknik''i kullanan hitchcock bu noktada objektif bir teknik kullanmış ve bu dikey-kuşbakışı yapılan çekimdir ki bir çok insan bunu ''kuşbakışaçısı''ndan yorumlamış''tır ama Hitchcock buna ''tanrının bakış açısı'' demiştir. bu da oldukça objektiftir ki bence bir felaketi yansıtmanın en iyi araçlarındana birisidir bu tip adlandırma. bu çekim de bir tepenin üzerinden yapılmış olmakla birlikte oldukça zor bir çekimdir. mamafih bazı sahnelerde hitchcock özellikle insan gözünün yanılma özelliğini kullanmış sahte kuşlarla gerçek kuşları bir arada çekerek, hepsinin canlı olduğu hissini uyandırmıştır bu sahne tippi hedren, rod taylor ve küçük kızın eve girerken ki sahnesinde iki farklı cimnastik aletlerindeki kuşlardır ki sol taraftakiler hiç hareket etmezken sağ taraftakiler oldukça hareketlidir. burada bildiğimiz kadarıyla sol taraf en azıdan sağduyuyu temsil etmiyor. kandırıkçı Hitch amca. salt bu kandırıkçılılıklıklıklık'(kabul pek bir beckettvari oldu)ını bu sahnede kullanmamış olup, evden çıkış shanesinde de seyircinin gene gözünü yanıltıp tiridine bandırmış, rod taylor kapıyı açar gibi yapmış ama gerçekleşen ise sadece projektörün karakterler üzerne yansıtılmasıdır. fakat bunu anlamak zordur. daha doğrusu zor değil imkansızdır. bu tip kandırıkçı çekimleri peter bogdanovich hitchcock'a sorduğunda onu yanıtı şöyledir:
''Bogdanovich:wasn't there something you said to me about there was, you know, 300 trick shot? what was that?
Hitchcock :yes. there were 371 trick shots. ''
En son shanede ise bu noktada Hitchcock zirveye uaşır diyebiliriz son sahnedeki çekim de hitchcock'un en zorlandığı çekimdir. çünkü ön planda görülen kuşları hem önplanın üç kısmında hem de onun üstündeki bölümlerde kullanmıştır. bu da onu oldukça zorlamıştır. görsellik açısından da bütün kargaların, kuşların, kanatlı yaratıkların-melekler hariç-dizildiği ve güneşin bulutların ardından nanik nanik yaptığı sahne muhtelşemdir. hayatımda gördüğüm en güzel kamera çekimlerinden biriis diyebilirim.(Tarkovski nin bazı filmlerini sinema tarihinden çıkarırsak)
son sahnelere gelindiğinde özellikle kuşların melany'e odada saldırdığı sahnede ''fast editting'' denen bir sistem ile de bu sahne güzelce çekilmiş ve gerçekte olduğundan daha etkileyici şekilde aktarılmaya çalışılmıştır. bu sahnede kullanılan kuşlar gerçektir, kadın başrol oyuncusu tippi heidren'e daha öncesinde ise mekanik kuşlar kullanılacağı söylenmiş ama daha sonra gerçek bildirildiğinde bir dudağı yere birdudağı göğe inmek süretiyle gulyabaniler diyarına gidip gidip gelmiş gibi telaşa düşmüştür.. tabi bu tarz pshyco'da ise zirvesine ulaşmıştır, katilin ünlü öldürme sahnesi buna örnektir.
filmi seyredenler görecektir ki son sahne aslında bu filme pek yakışmıyor daha doğrusu filmin konu bağlamında değerlendirildiğinde, beklenilen ile bekleyen pek aynı paralelde değil. ama film o noktada bana göre yarım bırakılmış gibi, çünkü senaryo da ve filmin karikatirüze edilmiş halinde senaryonun devamı var. aslında mükemmel ve imkansız çekimler yapılacakken, eminim ki Hitchcock bunu başarabilirdi, belki zaman açısından dolayı-çünü ay/lar sürüleceği tahmin edilmiş olmalı-insanları yeterince zora sokabilirdi. devamında düşünülen sahneler ise, kuşların telef ettiği bir şehir ve bunun devamında san fransisco ya doğru giden üç kişi var. daha doğrusu bu çekimler yapılsaydı,
''belki de tanrı ikinci kez bakacaktı'' ilk kez baktığı gibi..
ama sonucunda bir kere bakması bile yetti..
kaynaklar:
collection edition, commentary on hithcock, the birds