beşiktaş'ın kendi halinde olduğu için her zaman sevdiğim bir pubın eski sandalyesinde oturuyorum. camlarının önünde anne saksılarından var, güzel renkli çiçekler camdan sanki kendi evinizden bakıyormuş havası verir. çok uzun zamandır yolum düşmemişti bomonti'nin tadı bir eksik geliyor bu sefer. nasıl da farketmemiştim...
mekanı sevmemin en önemli nedenini nasıl orada olmadığını farketmemiştim. şaşkınlıkla hafızamı zorluyorum ve evet yerine dandik bir dönerci zincirinin saçma bir şubesi açılmıştı.
bişeyler içerken elleri makas ya jilet almadan önce hafif titreyen yaşlı berberin elleri işe koyulduğunda hatasız bir iş çıkarıyor ve kaytan bıyığı güldüğünde suratına yayılıyor gibiydi. hiç boşta durmazdı ya kapsının önünü hantal bir vaziyette şarkı söyleyerek süpürür ya da içerisinin tozunu alırdı.
müşterisi gelince ceketi varsa hemen alır, koltuğu sol omzundaki bezle tozunu almış olmasına rağmen yine de silerdi. sohbete başlamadan önce dışarıdaki havluluktan kuru havlusunu alır silkeler ve hemen işe koyulurdu. bazen önemli bir şey anlattığı işi bırakıp aynadan müşterisine ciddi bakışlarla konuşurken elindeki usturayı sallamasından belli olurdu ki devlet meselesi konuştuğuna kalıbımı basarım.
bunları incelerken nasıl keyif alıyordum. pub da genelde 90lardan çalar...
şimdi orada ne içesim var ne de bir daha gidesim.
tanım: işi gereği iletişim bilimcisinden daha iyi iletişim kurabilen kişidir.