herkes aşkı değişik tarif eder. aşkın binlerce tanımı vardır. kimisi aşkı bir kuyuya benzetir, kimisi bir bisküvite, kimisi uçuruma, kimisi ise masmavi bir denize benzetir. misal açılamaz o denize, öyle uzaktan izler, platonik deriz bu geri zekalıya.. gidip o denize, o aşkına dokunamaz. çekinir çünkü, korkar. kıyıdan usul usul onu izler...
içinde boğulacağını, paramparça olup savrulacağını, acı çekeceğini sanar. cesaret edemez.. yine de mutlu olur ama.. sesini dinler, güzelliğini izler, ahengi ile avutur kendini...
öyle mutlu olur salak.
tıpkı star düğün salonundaki o masum, o şaşkın, o çaresiz şahsım gibi...
isminin aysima olduğunu sonradan öğrendiğim güzeller güzeli bir kız duruyordu o salonun ortasında.. yanımda da psikopatın allahı çetin vardı. liseden sınıf arkaşım olan damata takı takıp tebrik edecek, sonra da her zaman ki çeto ile meyhaneye gidip rakının dibine vuracaktık.. lakin o mavi elbiseli kız beni benden almıştı. arkadaşları ile göbekler atıyor, atarken de tatlı mı tatlı gülüyordu. sol yanağında oluşan gamzesi en baba viski kadehinin çukurundan bile güzeldi. sarhoş etmişti adeta yıkılmayan o ayyaş bedenimi...
oturalım mı çeto dedim, öyle merhaba deyip gitmiş gibi olmasın, ayıp olur dedim. bunu derken çeto'ya bakmıyordum, gözüm hep o kızdaydı. çeto sinirlendi. ' hangi kız söyle çabuk ' dedi. ne diyon olum sen dedim. hangi kızı kesiyosun söyle dedi. 'napcan' dedim, çeto'nun ne zaman ne yapacağını asla kestiremezdim ve çekinerek şu mavi elbiseli kız dedim, ama sakın bir şey ya.. derken çeto yerinden kalktı ve doğruca kızın yanına gidip ' bi saniye bakar mısınız ' tarzında el işareti yaptı, parmağınla beni gösterip kıza bir şeyler söyledi. kız pat yanıma geldi, sanki pavyondayız amk, çeto da yanındaydı. işte dedi ilk görüşte sizden hoşlanan çocuk bu dedi. yerin dibine girmiştim.. sikilmiş kirpi gibi kıza bakıyor, bakarken de kemal sunal gibi ehehe yapmamak için kendimi zor tutuyordum. kız gülerek ' merhaba ben aysima '' dedi. elini sıktım ' memnun oldum bende kukla, arkadaşımın kusuruna bakmayın, biraz deli doldur ' dedim. bir yandan da ne kadar geniş bir kız olduğunu düşünüyor, başkası olsa asla gelip tanışmazdı, bırak tanışmayı olay bile çıkartırdı diyordum. ( tabi zamanla neden tereddütsüz geldiğini de öğrenecektim )
ertesi gün buluşmak üzere kıza telefon numaramı verdim, damata takı takıp çıktık salondan. yolda çeto ya söylediklerimi içki masasında da tekrar ettim ' rezil ettin beni amk, mahçup oldum kızın karşısında ' dedim. çekti sigarasını derinden çeto ' lan ben söylemesem kızla konuşmayacaktın, sonra günlerce o kızı anlatıp, yok şöyle güzeldi, yok böyle güzeldi kafamı sikecektin ' dedi. o zamanlar biraz çekingenlik vardı. haklıydı çeto, bana kalsa sadece izlemek ile yetinirdim. sonra o kız yoluna ben yoluma olayı.. e dedim çeto, ya kızın abisi, babası falan olsaydı, görselerdi bizi ne olacaktı hiç düşündün mü? dedim. şu an düşündüğüm tek şey fener maçı dedi ve hemen garsonu çağırıp maç kaç kaç bitti şükrü kardeş dedi.
iddaa oynamış amk. çeto'nun hareketlerini ne kadar tasvip etmesem de o benim en iyi arkadaşlarımdan biriydi. sağı solu asla belli olmazdı.. yakışıklıydı aynı zamanda.. lakabı da zaten ''kız çetin'di. kız gibi güzelliği vardı ibnenin.
ama o şekil çağırılması, o şekil anılması onun da hoşuna giderdi. dedim ya manyağın tekiydi işte...
askerde bordo bereyi taktıktan sonra yedi kafayı...