lise sonda arkadaşımla bulabildiğimiz en kuytu marketten hırsızlık yapıyormuş gibi heyecanlanarak aldığımız black galleon'la başladım. kahve içerken bacak bacak üstüne atarak dünyanın tüm yükü sırtımızdaymış da anca böyle başa çıkabiliyormuşuz gibi tükettiğimiz bu sigara iki yılda iki paket gibi komik bir skora sahip olsa da mutluyduk.
Üniversiteye geldim, tekrar depreştim ama alışmaya niyetim yoktu. En hafifini istedim. Winston light.
oda arkadaşım, şimdiki en yakın arkadaşım, "hafifi ciğerlere daha zararlı." dedi. "ayrıca içine çekmiyorsun ki, dudaklarının tam ortasına koyuyorsun, ağzına dumanı doldurup aynı anda dışarı salıyorsun." görükle'de bir apart balkonunda ilk gerçek sigaramı içtim içime çekerek. Bir parliament. Yarım saat başım döndü. Sonra gülme krizine girdik.
haftada iki paket turuncu pall mall'la mutluyken, marlboro çok ağır ve iğrenç gelirken, şimdi günde bir paket muratti'yla mutsuzum ve her seferinde borçlarım bitince marlboro'ya geçme hayalleri kuruyorum.
Hayatımda içtiğim en güzel sigara ise nefret etmeme rağmen, hayatımın en güzel günlerinden birinde, bir apart bahçesinde ikram edilen bir camel'dır.
saygılar.