bizimki harika pirinç pilavı yapar. gram yağ kullanmamış gibi; hem o tereyağının tadını damağında hissedersin hem de o yağ laçkalığını ne dilinde ne boğazında hissetmezsin. öyle ki, her bir pirinç tanesi birbirinden bağımsız durur tabakta. ama asla kuru değildir. nasıl oluyor o deme lan, anne işte; onun elinin yordamı, gözünün ayarı tanrı hassasiyetinde. neyse asıl mevzu bu değil. bizimkisi bu pirinç pilavı arttığında ertesi gün o kalan pirinçleri bi kaba koyar, yoğurdunu ununu suyunu ekler; yayla çorbası yapar; üzerine de nane... oh mis gibi, bak kokusu burnuma geldi gene. o yayla çorbasını da bitiremedik mi? problem yok, annem onun içerisine mısırıdır, nohutudur, fasulyesidir artık evde ne varsa bunlardan birini ekler; öyle bi ekler ki, o kasedekinin dünki yayla çorbası olduğuna vedat milör gelse inanmaz. o derece başka bir şeye dönüşür! mesela şu an bir anlığına da olsa o son çorbanın taa 2 gün öncesinden kalan pirinç pilavının devamı olduğunu sen bile unuttun! kadın unutturuyor arkadaş. bu nasıl bir şeydir anlam veremiyorum. napayım, susuyorum; gidiyorum, yanağına kocaman bir öpücük konduruyorum. o anlıyor! neyi anlıyor amk deme lan; anne o, her şeyi anlar. - hepinize ödev; gidin annenizi öpün. öpmeyen bizden değildir. yıllarca çizgi filmlerde, sonra fantastik sinema filmlerinde en son da futbol sahalarında ve magazin bültenlerinde kahraman arayıp durmuşuz - arayıp duruyoruz. kafamıza sokayım lan! kahramanın daniskasıyla koyun koyuna yaşıyoruz, farkında olalım; olmayanları uyaralım.