Küçüklüğümden beri yazmaya takık biriyim.
Günlük tutmadım hiç, kınadım günlük tutanları. insan kendi hayatından daha değerli şeyleri keşfetmeli ve onlar üzerine düşünüp, yazmalıydı. Günlük bencilceydi.
Tabi ki yanılıyordum, bunları düşünürken on yaşındaydım ve salaktım. Şimdi büyüdüm(!) ve hala yazıyorum.
Bazen deli ilham gelir mesela, yazdıklarıma ben bile şaşarım, bazense üşendiğimden adımı bile yazamam. ama yazıyorum işte ya. öyle yada böyle tutuyorum kalemin ucundan. Ama yazmak bencilce bir şey değil. içinde her zaman paylaşma güdüsünü de beraberinde getiriyor. Aslında paylaşmakta bencilcedir. Yazılarının okunulmasını ve senin gibi düşünmelerini istersin. aynı müzik gibi. Pasif bir liderlik etme içgüdüsü de yatıyordur belki içinde.
Yazmaktan daha da zor olan yazılarını okuyan birilerini bulabilmektir. Ben bulamadım. Bir blogum var, yazıyorum ama boşuna gibi. Sözlükte paylaşmasam, reklam yapmasam kimse okumaz. Şimdi bunları buraya yazıyorum belki siz acırda okursunuz diye. Yazmak zor iş,bunu hayat amacın ilan edersen o zaman hayatın da zor.
Reklam yazarı olmak istemiyorum, anlayın beni. Ofis köşelerinde tuvalet kağıtları için slogan bulmak istemiyorum. Ben yazmak istiyorum, gezerken yazmak, yazarken okunmak istiyorum. Ama olmuyor işte, olacak elbet, olur elbet.