ruh sağlığı bozulmuş insanların iç dünyalarını konu alan psikolojik öyküler ile fantastik öyküler arasında temelde büyük benzerlikler gözlenir. bu benzerlikler, her iki türün de engin hayal dünyasının yaratıcılığına kapılarını ardına kadar açmış olmalarından kaynaklanır.
alışılmışın dışında her türlü sürprize açık olan bu öykü türleri; okuyucularda büyük merak ve heyecan uyandırırlar. bunun doğal sonucu olarak da okuyucularının öyküye pürdikkat bağlanmalarına neden olurlar. ancak bu durum, hiç de kolay gerçekleşmez. tiyatro sahnesinde ya da sinema filminde ruh sağlığı bozuk bir kahramanı canlandırmak; üstlenilecek en zor rollerden biridir. zira, 'deli figürü' çoğu kez, toplumun genelinden farklı düşünen ve zeka olarak ileri ama onu akıllıca kullanabilme becerisinden yoksun karakterler üzerinde yapılandırılır. dolayısı ile canlandırılan karakterin yaratıcısı durumundaki öykü yazarı için bu zorluk misli ile artar. bu durumda yazarlar için en kolay çıkış yolu, kurgulanan karakterin eylemleriyle deli fakat söylemleriyle zeki bir portre çizmesidir ki yazarların büyük bölümü, neredeyse bir teamül haline gelen bu temel hareket noktasını kullanmayı yeğlerler. tam da hipnozcu'nun yaptığı gibi.
- eylem:
"...- o yasak parfümünden biraz daha sık elime.
kadın cevap vermeden, telaşlıca çantasını karıştırmaya başladı. parfümü bulup çıkarması uzun sürmedi.
- biliyor musun? en çok bir kadının çantasında kaybolmaktan korkarım.
kadın güldü. yine telaşlıca, adamın uzattığı sol eline sıktı parfümü. dolu dolu üç pıss.
kadın sağa, adam sola doğru gitti. günlerden pazardı. parfüm, fırından yeni çıkmış bir kurabiye kokusunu andırıyordu. adam elini kokladı..."
- ve söylem:
"...yaşayanlar gece ve gündüz birbirinden farklı kimlikler sergiliyor diye düşündü. gece yazılan yazılar daha duygu yüklü değil miydi gündüz yazılanlardan? gece daha çok ihtiyaç duyuyorsun muhabbete, gündüz ise yalnızlığa. acaba gece, görünmesini istemediğin her şeyi örttüğünden mi rahatça yansıtabiliyordun kendini. tüm gizlerin cebinde.
acaba hep iyiliği temsil eden ''aydınlık'', karanlık kadar iyilik yapmıyor muydu insana? düşündü..."
- bu türdeki öyküler çoğu kez ağır ve ağdalı betimlemelerin sıkça kullanıldığı, girift ve çelişkili ruh hallerini yansıtırlar. ancak, kalemtraşk'da olabildiğince sade ve anlaşılır ifadeler kullanılmış. okuyucunun, kahramanın ruhsal durumunu tasvir eden dolaşık tümcelerdeki düğümleri çözmekten ziyade, kahramanın zekice söylemlerinin analizine yöneltilmesi hedeflenmiş. insanı gülümseten ve ta! ki öykünün en sonunda, kahramanın kendi kendine yaptığını anlayabildiğimiz hoş diyaloglarla süslenmiş. bunun doğal sonucu olarak da rahat okunan, kolay anlaşılır bir öykü çıkmış ortaya.
"- karıma dedim ki; bak hayatım, "son zamanlarda çok kavga ediyoruz, şöyle bir anlaşma yapalım; sen ya da ben- aramızdan hangimiz kavga çıkacağını hissederse, o an dışarı çıkıp biraz hava alsın"
- ee o ne dedi? kabul etti mi bu teklifi?
- etti etti.
- ee sorun çözüldü mü bari? sonrasında ne oldu?
- sonrasında ne olduğunu bilmiyorum evlat; o gün bugündür sokaklarda yaşarım."