en başından beridir, avrupa ve a.b.d'nin planı cevizi cevize kırdırmaktı. Arap baharı, iran skandalı, suriye'deki ve afrika'dak, karışıklıklar aslında her şeyin kronolojik sıralaması ve olayların gidişatları düşünüldüğü zaman yerli yerine oturuyor. A.b.d; 'ya benim yanımdasındır, ya da karşımdasındır.' gibi müttefik maskesi altında tehditkar bir pozisyon sergilerken, bizim son yıllarda a.b.d ile izlediğimiz politikaya paralel olarak bize başka bir şans bırakmamaktadır. Bunlar 'acı olan gerçeklerdir.' bu işin en büyük sorumlusu; ülkenin yani şu andaki ve daha önceki hükümetlerin, a.b.d'ye bu kadar esneklik ve hoşgörü tanımasından kaynaklanan, a.bd'nin iş işlerimize ve devlet meselelerimize karışmasıdır. Elimize kolumuz bağlı verilecek komutları izliyoruz. Bir tarafta akdeniz'deki müttefiğini kaybetmek istemeyen rusya ve iran, diğer tarafta a.b.b-israil, avrupa üçlemesi. Ve bu iki tarafın arasında kalığp, mecburi bir seçim yapmak zorunda kalan türkiye.
Manzara o kadar açık ki, ingiltere ve Nato'nun yapmış olduğu açıklamalar daha dün gibi meydanda. 'Türkiye'nin Suriye'ye yapacağı herhangi bir harekat durumunda, Türkiye'yi destekleriz.' Bizim içimizde çözülmeyi bekleyen o kadar mesele varken dış işlere müdahaleye kalkışmak ne kadar ironiktir. Daha 2 sene önce iki dost, iki aile ahbabı gibi Çankaya köşkü bahçesinde dolaşan Esad- Erdoğan ikilisinin, aile kan davasına bulaşmış bir ikili gibi bu hale gelmesi bile her şeyin ne kadar açık olduğunu gösteriyor.
Bir yandan A.b.d'nin takmış olduğu tasmadan bir nebze de olsa kurtulmak için iran ve rusya'ya yanaşmaya çalışıp da yüz bulamayan ve tekrar sahibine dönmek zorunda kalan türkiye, bir yandan ülkenin üzerindeki egemenliğini sürdürmek için a.b.d'nin karşısında direnmeye çalışan suriye ve her türlü tehdit, zorbalığı gülümseyerek gizleyen ve iki devleti birbirine düşürmek için türlü türlü oyunlar tezgahlayan emperyalistler.
Ne diyelim, Allah sonumuzu hayır eylesin.