kötü bir dünyada yaşıyoruz. iğrenç insanların arasındayız. gerçekten. henüz yaşım 25, çok şey gördüm mü bilmiyorum ama kendimce bir şeyler gördüm yaşadım. bundan 9-10 ay öncesine kadar garsonluk yapıyordum. 3 sene alanya ve antalya'da ondan sonra da istanbul'da bu işi yaptım. pavyondan bozma bir tavernada, beş yıldızlı otellerde, çok lüks bir kafede, günü birlik işlerde ömrümün gayet uzun bir dönemi bu meslekle geçti, kendimce hayal ettiğim bir şeyler var, kendime göre yazdığım ve henüz tam olarak gün yüzüne çıkarmadığım öyküleri yazmaya verdim kendimi. (iki tanesini uludağ sözlük'ün söykü adlı dergi çalışmasında beğeniye sundum merak eden varsa buyrun: http://www.uludagsozluk.com/e/19018089/ ve http://www.uludagsozluk.com/e/18543030/ ) bu nedenle ve hem de okul işi iyiden iyiye çıkmaza girmeye başladığı için son iş yerimden ayrıldım ve artık garsonluk yapmama kararı aldım. bu anlattıklarımın bu şarkıyla ne alakası var? oraya da geleceğim, bu girişti.
neyse ne diyorduk, kötü bir dünyada yaşıyoruz. bu şarkının ne zaman çıktığını ne zaman ilk defa dinlediğimi ne zaman bu şarkıyla bu derece bir bağ kurduğumu bile hatırlamıyorum. bazı cümleler akıldan hiç çıkmıyor, bazı şarkılar bazen diğer herkese ifade ettiğinden daha fazla şey ifade ediyor, belki de ben gereğinden fazla anlam yüklüyorum ama girişte söylediğim iki cümle, garsonluk yaptığım zaman boyunca sanki her daim kafamın içindeydi. fakat ben bu cümlelerin etkisini şimdilerde garsonluk yaptığım dönemden daha çok hissediyorum. uzun süre çalışmayınca maddi sıkıntılar baş gösterdi, bir yandan da okul gereksiz yere tekrar uzadığı için yeniden iş arayışlarına koyuldum ama kendi kendime bir söz de verdiğim için garsonluk dışında bir iş arayışına koyuldum. biraz anketörlük yaptım ve itler gibi çalıştırdıkları bizlerin parasını ödememek için kırk takla atan bir şirkette çok kısa bir süre çalıştım ve bu işi de asla yapamayacağımı anladım. çağrı merkezleri için çok değişik yerlere başvurdum, bunlardan bir banka olanı(isim vermek istemiyorum ama reklam yüzü bir eşek, bir tavuk, bir köpek ve bir güvercinden müteşekkil yerel bremen mızıkacıları) bizleri bir sınava soktu, sınavdan geçince de mülakata aldı. işin 2 sene gibi bir garantisi olduğundan bu işi çok istiyordum fakat bu plazalar, bu mülakat işleri, bu kişisel gelişim kurslarında öğrenilmiş hareketlerle , suratlarında yapmacık gülümsemelerle dolaşan insanlar, bu anlamsız yapmacıklık beni her zaman çıldırtmıştır. lakin ihtiyaçlar söz dinlemiyor neylersin. her neyse o mülakat sürecinde de işi alamadım. işi alamadım, üzüldüm ve gerçekten dünyaları paranın etrafında dönen insanlar beni kaşındırdı.
işte bu şarkı o plazaya sınav için giderken, sınavdan çıktıktan sonra, mülakat için çağrıldığımda, mülakata giderken, mülakattan sonra ve mülakat sonucu geldiğinde her zaman kulaklarımdaydı. kafamda da hep aynı soru vardı "ben bu çağdan bir kez olsun kendi şerefimle geçebilecek miyim?"