oldukça çelişkili ve kısıtlı bir demokrasi algısıdır. demokrasi her şeyden önce halkın* yönetimi demektir. bu bakımdan demokrasi devlet yönetiminde temsiliyeti ve halkın fikirlerini en yetkili merci olarak görür. demokrasinin modern dünyada en sık rastlanan şekli ise liberal demokrasilerdir. günlük hayatta demokrasi kelimesinin özgürlük kavramıyla sık sık karıştırılmasının temel sebebi de budur. liberal demokrasiler özgürlükçü demokrasilerdir ve yönetimde meşruiyet kavramını sadece çoğunluğun seçtiği partinin iktidara gelmesiyle sınırlandırmazlar. liberal demokrasilerde meşru yönetim kurabilmek için temel özgürlüklere de saygı duymak gereklidir. örnek vermek gerekirse bir parti isterse yüzde doksanın oyunu alsın, eğer o parti halkın yüzde birlik bir kesimini haksız yere mağdur ediyorsa; mesela hiç bir yeterli hukuki gerekçe göstermeden o insanları sürgün ediyorsa, o zaman o yönetim meşru değildir.
peki türkiyede algı nasıl? türkiyede demokrasi yalnızca seçimlerle sınırlandırılmış bir kavram. modern demokrasilerin en fazla önem verdiği meselelerden birisi olan kuvvetler ayrılığı ilkesi, bizim ülkemizde ninni niteliğinde kalıyor. seçimle işbaşına gelen hükümetin yaptığı her icraat meşru sayılıyor. muhalif gruplar ise çoğunluğun iradesine karşı durdukları gerekçesiyle bertaraf ediliyor. toplum apolitikleştiriliyor, toplumsal meselelere duyarlılık azalıyor. halbuki toplumsal duyarlılık demokrasinin anahtarıdır. çünkü bilinçsiz bir toplumun mantıklı ve tutarlı kararlar vermesi beklenemez. örneğin, görecelilik kuramı hakkında hiç bir şey bilmeyen insanlara bu kuramın doğru mu yoksa yanlış mı olduğunu sorsanız; aldığınız cevabın herhangi bir değeri olur mu?
daha kötüsü ise, demokrasinin en büyük zaafı olan "çoğunluğun diktası" ya da "sivil dikta" nın bizde çok mümkün olması ve bunu engelleyebilecek demokratik yapılardan ve kültürden uzak oluşumuz. kraldan çok kralcılık, bizim otoriteye büyük önem veren kültürümüzün olumsuz taraflarından birisi maalesef. insanlar örgütlenerek liderlere kendi istek ve görüşlerini iletmek yerine liderlerinin istekleri ve görüşleri doğrultusunda örgütlenmeyi tercih ediyorlar. bu da demokrasiyi anlamsız hale getiriyor. bu durum türkiyede sadece akp ile sınırlandırılamaz. hatta bana kalırsa akp bu konuda en sıkıntılı parti bile değildir. chp, mhp, bdp, bbp... gibi pek çok parti (belki de siyasi partilerin tamamı) bu bahsedilen hastalığı taşımaktalar. bu sorunun temelinde partilere ve parti liderlerine duyulan aşırı güven duygusu ve ülkedeki demokrasi kültürü yatmaktadır. bizim demokrasi kültürümüz, halkın yönetime katılmasını, yönetenleri eleştirmesini teşvik etmekten ziyade; o yöneticilere itaat etmeye meyil eder. işte bu yüzdendir ki türk halkı ülkede demokrasinin sağlanması için adil seçimler yapılmasını ve iktidarın bu seçimlerle kurulmasını yeterli görür ve bu tarihten sonraki seçime kadar olan süreç içerisinde nadiren iktidarın kararlarına etki eder. bu da politikacıların seçildikten sonraki süreçte fazlasıyla serbest davranmasına ve kamu çıkarlarını geri plana atmasına imkan verir.