son günlerde her tarafta zıtmaya çalışılan varoş argümanı hakkında...
-----------------------------------------------------------------------------------
Eski istanbul bu kadar kalabalık değildi. 1950 yılına gelindiğinde nüfus henüz 1 milyona ulaşmamıştı.
Atatürk Ankara'yı başkent yapmaya karar verdiğinde, çoğu istanbullu buna inanmamış. "Nasıl olsa yine istanbul'a dönülür" diyerek, Ankara'nın başkentliğini geçici görmüşler. Hatta bazılarına göre Atatürk'ün 1927 yılına kadar istanbul'a gelmemesinin sebebi de, istanbulluların bu beklentisini kırmak içinmiş.
Bu şekilde devlet daireleri yeni başkent Ankara'ya birer birer taşınmaya başlayınca, istanbullular önce bunu hafife almışlar. Ama işin gerçek olduğunu anlayınca da, o zamanlar uçak seferleri olmadığı için, trenlere binip devletle olan işlerini halletmek için günübirliğine Ankara'ya gitmeye başlamışlar.
işte o eski istanbul'da Boğaziçi, yoksulların semtiydi. Çünkü ne şimdiki gibi otomobil bolluğu vardı, ne de yol vardı doğru dürüst. Şehir hatları vapurları sabah işlerine gidenleri, akşam da evlerine dönenleri
Boğaz'ın iki yakasındaki iskelelerden alır ve boşaltırdı.
O eski istanbul'a henüz Anadolu'dan göç başlamadığı için, "Şeriat tehlikesi" de henüz kentin gündeminde değildi. Buna karşı istanbul'un nüfusunda önemli yer tutan Rum, Ermeni, Yahudi azınlıkların Türkçe yerine kendi anadillerini konuşmalarına öfkelenmeye başlamışlardı eski başkentin insanları.
Vapurda, otobüste, halka açık mekanlarda "Vatandaş Türkçe konuş" yazılı levhalara rastlanırdı.
1955'in 6-7 Eylül gecesindeki pogromla başlayan ve 1964 Kıbrıs gerginliği sonunda hızlanan süreç, sayıları 150 bine yaklaşan istanbul Rumlarının Yunanistan'a göç etmelerine neden oldu. Atina ziyaretlerimden birinde gurbetteki bu istanbul Rumlarından biri "Orada Rumca konuşup sizi sinirlendirirdik, burada da Türkçe konuşup bunları sinirlendiriyoruz" demişti bana.
Sonra göç başladı istanbul'a. Eski istanbulluların, "Halk geldi, vatandaş rahat denize giremiyor" diye dert yandıkları duyuluyordu yer yer. Göçle birlikte sanayi ve ticaret de hızla gelişiyordu.
O zamanlar Nişantaşı'nda, Şişli'de apartmanı olana "zengin" denilirdi. Derken Boğaz yalıları da el değiştirdi ve bunlar da zenginlik simgesi olmaya başladı.
Ancak yeni istanbullularla birlikte kente, Anadolu'nun tüm özellikleri de geliyordu.
Hani Almanya'ya ve Batı Avrupa'ya 1960'larda başlayan "misafir işçi" göçü ertesinde bizimkilerle o toplumların uyum meseleleri çıkınca sosyal bilimci bir profesör "Biz Türkiye'den işçilerin gelmesini bekliyorduk. Oysa tüm sorunlarıyla birlikte insanlar geldi" demişti ya.
istanbullular da, ancak tiyatrolarda gördükleri ve yoksullarını "amele" varlıklılarını ise "hacı ağa" diyerek hafife aldıkları insanların, 20 yıl içinde çoğunluğu da, serveti de ele geçirdiklerini görünce çok sinirlendiler.
Şimdi eskisi ve yenisi ile herkes istanbullu artık... istanbul'un mezarlıkları, Anadolu'nun çeşitli yörelerinde doğup, burada ölenlerle dolu. Anadolu tarihinde ilk kez, istanbul'u Anadolu taşımıyor. istanbul da, Anadolu'nun bir kesiti şimdi.
Özetle Cumhuriyet Mitingleri de eski mitinglerden farklıydı, partilerin seçim mitingleri de eski istanbul mitinglerine benzemiyor. Seçim sonuçları da herhalde böyle olacak.Kısacası istanbul istanbul olalı, hiç görmedi böyle kafa kargaşası.
---------------------------------------------------------------------------------
mehmet barlas