islam ve kadın

entry38 galeri
    11.
  1. Baştan belirteyim de ne olur ne olmaz. Aşağıdakiler Diyanet işleri'nin Yayını olan "Diyanet, ilmi Dergi"nin 2002 yılında yayımlanan 37. cildinin birinci sayısının (ocak-şubat-mart) 61. sayfasından alıntılanmıştır. Gazeteci Rana Ulaş'ın da görüşleri derlenmiştir.

    Dergi öncelikle islam öncesi döneme cahiliye dönemi dendiği için "cahiliye" sözcüğünün kökenini inceliyor. Arapça "cehile" kökünden gelen cahiliye, ilmin zıddı ve hafifmeşreplik gibi anlamlara geliyor. Ama bazı islam araştırmacılarına göre "cahiliye" islam'da esas olarak Allah'ı bilmemek ve tanımamak anlamlarında kullanılıyor. islam'dan önce Arapların gelişmiş bir kültürü ve edebiyatları olduklarını gözönüne alacak olursak bunun doğru olduğunu, arapların o dönemde cahillik ve barbarlık içinde yaşamadıklarını söylemek yanlış olmaz. Cahiliye dönemi'nde Arapların ataerkil bir biçimde yönetildiği söyleniyor dergide. Bu düzen eleştirilse de hepimiz biliyoruz ki islamın gelişiyle birlikte arap toplumunda bu ataerkil düzen yıkılmadı. O dönemde toplumda hiyerarşik yapı özgür insanlar, orta sınıf ve kölelerden oluşuyordu. Kadınlar da özgür kadınlar ve cariyeler (köle kadınlar) olmak üzere ikiye ayrılıyordu. Ama bu devirlerde bile varlıklı, itibarlı ve etkin ailelerinde kadının rolü oldukça farklıydı. Sosyal yaşamın her yanında bu kadınları görme olanağı vardı. islam'ın doğuşuna yakın dönemde kimi kadınların yöneticilik yaptığı bir gerçektir. Nitekim Ammalika kabilesinden ez-zebba adındaki kadın yöneticilik yaptığı gibi Lokman kızı Suhr adındaki bir başka kadın ise ordu komutanlığı yapmıştır. En azından özgür kadınların baskı ve barbarlık altında olmadıkları çok açık.

    Cahiliye Dönemi'nde kadın erkek ilişkilerinde belli ölçü ve kuralların geçerli olduğu ve örflere bağlı kalındığı, kadınlarla erkekler arasında haremlik selamlık olduğu ama buna karşın eve gelen yabancı erkeğin evdeki bir kadını örtüsüz görse bile kötü gözle bakmamasının örflerinin bir parçası olduğu yine dergide yazılı. Bunun sebebi olarak da çölün zor yaşam şartlarının ister yabancı ister yakın akraba olsun kadının erkeklerle birlikte yaşamaya, konuşmaya, çalışmaya bir açıdan mecbur olduğunu belirtiliyor. Çöl insanlarının iyi komşuluk ilişkilerine mecbur olduğu bir coğrafyada ihanet gibi bu ilişkileri zedeleyecek olaylara da pek rastlanmıyor bu yüzden. Kısacası islamiyet öncesi kadının erkekle eşit olduğunu söylemek de çok yanlış olmaz. Yaşanılan barbarlıkların ne olduğunu söylemek zor olsa da ataerkil herhangi bir düzenden nasıl olabilirse o kadar iyi işte. Bununla birlikte kadınların barbarlık ve baskı altında olduğu durumlarda vardı ama bu kadınlar savaşlarda ganimet olarak alınıp getirilen köle kadınlar yani cariyelerdi. Bir cariye ancak çocuk sahibi olduğu kocasının ölümünden sonra özgür olabiliyordu. Biliyoruz ki islam geldikten sonra de ne cariyelik ne de kölelik kaldırılmadı. Ama kölelerin hukuku düzenlendi. Cariyelik ve köleci düzen olduğu gibi Cahiliye döneminden aldılar.

    Nisa Suresi 3. ayette şöyle denmektedir: "Yetimlerle evlenmeniz halinde onların haklarına riayet etmemeniz söz konusuysa, o zaman beğendiğiniz (size helal olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder tane alınız. Şayet birçok kadınla evlenmeniz halinde onlar arasında haksızlık yapmaktan korkarsanız, o zaman bir kadın alın; yoksa sahip olduğunuz cariyelerle yetinin."

    Bu durumda yukarıdaki ayette görüldüğü gibi cariyelerin kadın yerine konulmadığı çok açık. Zira cariye sayısının sınırı da yok. Cariyeleri istedikleri gibi kullanma hakkı olan bir müslüman erkeğin bu kadınları satma hakkının da olması ne yazık ki kadını cahiliye devrinden daha iyi bir konuma taşımıyor, korumuyor ve kurtarmıyor.
    0 ...