feminizm judith viorst'in sindirella isimli peri masalıyla 1972'de başlamıştır. ancak bu sindirella pek de bildiğimiz sindirella değil, aslında bildiğimizden çok farklı. bu sindirella evliliğe karşı, kadının önemsizliğini reddeden, kadın hakkındaki yanlış görüşleri ve değerlendirmeleri açığa çıkaran bir masal. bir kadının asıl masaldaki sindirella gibi öylece erkeğini beklemesine karşı çıkıyor. ataerkil toplumu reddediyor ve kadınların amacının yalnızca evlilik olmaması gerektiğini savunuyor. ona göre kadınlar kendi finansal durumlarını kendileri ayarlamalı yani açıkçası kendi paralarını kendileri kazanmalı. kadınların akılsız, parasız, pasif ve umutsuz insanlar olmasından ve erkeklerin onların hayatına girip onların hayatlarını daha anlamlı hale getirmesini beklemesi fikrine de karşı çıkıyor. ona göre kadınlar her biri önemli birer kişi. tüm bunlar, feminizmin ana amacı ve feminizmin umut ettiği şey erkek ve kadının sesinin aynı oranda yükselebildiği, ikisininde eşit olduğu bir toplum.
feminist eleştiriye göre feminizmin kökleri batı kültüründen gelir. tarihine bakacak olursak aristo'nun şu sözlerinden başlayabiliriz;'' erkek doğa tarafından üstün yaratılmıştır, bazıları yönetir, bazıları yönetilir.'' thomas aquinas'a göre ise ''kadınlar hatalı yaratılmış erkeklerdir.'' 1700'lü yılların sonunda kadınların ve erkeklerin eşit olması gerektiği sesleri iyice yükselmeye başlamıştır. mary wollstonecraft'ın yazdığı ''a vindication of the rights of women'' eserini feminist eleştiri açısından bir mihenk taşı olarak kabul edebiliriz. bu kitapta kadınlar günlük hayattaki işlerini ''bugünkü'' gibi yapabiliyor. kadınların ataerkil toplumdaki yerini erkeklerden daha altta görmeye dayanamayan ve buna daima karşı çıkan biri wollstonecraft. kitapta da kadınlar toplumdaki eğitimdeki, edebiyattaki haklarını elde ediyorlar.
ilk ve en önemli feministleri şu şekilde sıralayabiliriz;
virginia woolf britanyalı bir bilgin, öğretmen ve feministtir. feminizm ile ilgili olan eserinin adı ''a room of one's own.'' kadın olmanın ne anlama geldiğini anlatır bu eserinde. shakespeare'in kız kardeşini örnek gösterir. shakespeare gibi üstün birinin kardeşinin de ne kadar zeki olabileceğinden bahseden woolf, ona bir oda dahi verilmediğini, hiç bir bilgiye sahip olmadan ölüp gittiğini söyler. woolf'a göre kadınların zekası erkeklerden daha üstündür. ve o da diğerleri gibi ataerkil topluma karşı olunması gerektiğini savunur.
ikinci büyük isim olan simone de beavour'un kitabının ismi ''the second sex''. bu kitabın basımından önce kaybolmaya yüz tutmuş feminizm fikri bu kitap ile tekrar canlanmıştır. kitabını yazmasının amacı kadın olmanın ne anlama geldiğini anlatmaktı. kadınların hayatta hep ikinci planda olduklarından ve hiç bir haklarının olmadığından bahseder. ''kadın nedir?'' sorusu onun çıkış noktasıdır.
üçüncü isim için ise rahatlıkla kate millet diyebiliriz. 1960larda politikanın da etkisiyle feminizm akımı yeni bir ses kazanmıştır. kate millet kadın ver erkeğin toplumdaki özelliklerini karşılaştıran (karşılaştırmaya çalışan) ilk feministtir. birinin cinsiyetinin doğuştan olduğunu ve bunun için yapılabilecek bir şey olmadığından bahseder. erkek ve kadın cinsini karşılaştırırken erkeğin hep daha kavgacı ve baskın, kadının ise suskun ve mütevazi olduğunu söyler. kate millet'ın diğer feministlerden farklı olduğunu, erkek ve kadını o dönemlerde karşılaştırabilecek kadar cesur olduğunu görebiliriz.
1960-1970 yılları arasında ise feminist eleştiri, siyasal alandan edebiyat alanına doğru kaymaya başlamıştır. çünkü o dönemde erkek yazarlar, şairler adeta aziz ilan edilmişlerdi. wirginia woolf, simone de beauvoir gibi isimler ve eserleri yok sayılmış, yazar sıfatı olan kişilerin ancak erkek olması gerektiği fikri öne çıkmıştır. bu dönemdeki yazarların hepsi erkektir ve kadın okurların da edebi eserleri birer erkekmiş gibi okumaları gerektiğini savunuyorlardı. feminist yazarların da bu dönemde erkek isimleri ile kitaplar yazdığı göze çarpan anektodlar arasındadır.
elaine showalter 1980li yıllarda feminist eleştirinin en etkili yazarlarındandır. ''a litarature of their own'' eserinde feminizmi üç evreye ayırmıştır. (notlarım ingilizce olduğu için ve çevirince bir anlam ifade etmeyeceği için bu bölümdeki terimleri ingilizce olarak kullanacağım.)
a) feminine evre: yazarların ''kadın'' kelimesini ve tanımını kabul etmesi, kadın yazarların erkek yazarların gölgesi altında kalması ve erkek isimleriyle eserler yazması, eşitliğe dair duyulan umut.
b) feminist evre: kadın karakterinin sert ve zor bir dönemden geçişi, kendi haklarını kazanmak için çaba gösterdikleri dönem.
c)female evre: kadının sanattaki yerinin anlaşılması, erkeklerin yazdığı eserlerdeki kadın düşmanlığının anlaşılması.
kadınların erkek profesörler tarafından edebiyattan dışlandığını açık yüreklilikle dile getirmiştir.