türkler, dünyanın en eski, asil, büyük devletler kurup, pek çok ünlü şahsiyetler yetiştiren medenî milletlerinden biridir. türkler, nuh peygamberin oğullarından yâfes'in türk adlı oğlunun neslindendir.
tarihî şahıs, boy ve millet adlarının oluşumuna göre, türk kelimesinin aslı "türümek" fiilinden gelmektedir. bu fiilden türetilmiş, kişi ve insan anlamında "türük" ve nihayet hece düşmesiyle (iyiki de düşmüş ) "türk" kelimesi ortaya çıkmıştır. nitekim anadolu'da bir kısım göçebeler de yürümekten "yürük" adını almışlardır. türk kelimesi, ayrıca, çeşitli kaynaklarda; "töreli, töre sahibi, olgun kimse, güçlü, terk edilmiş, usta demirci ve deniz kıyısında oturan adam" manâlarında kullanılmaktadır.
coğrafî ad olarak turkhia (türkiye) tabiri ise altıncı yüzyıldaki bizans kaynaklarında, orta asya için kullanılmıştır. dokuzuncu ve onuncu asırlarda, volga'dan orta asya'ya kadar olan sahaya denilirdi. bu da doğu ve batı türkiye olmak üzere ikiye ayrılıyordu. doğu türkiye, hazarlar'ın; batı türkiye ise türk asıllı macarların ülkesiydi.
milattan önceki ve sonraki ilk yüzyıllarda, moğolistan içlerinden batısına doğru uzanan geniş bozkırlarda, at üstünde gidip gelen, binlerce hayvanlık koyun ve at sürülerini otlatan, zaman zaman güneylerindeki yerleşik devletlere akınlar yapan, bazen ayrı ayrı boylar halinde dağınık yaşayan, bazen de bir boylar federasyonu halinde birleşen çok hareketli bir kavim yaşıyordu. milattan önceki ikinci binde bu kavmin macerası hakkında pek fazla malumatımız yoktur. birinci binin ilk yarısında karadenizin kuzeyinden uralların doğusuna kadar uzanan saka imparatorluğu içinde yer aldıklarını, hatta bu imparatorluğun hakim unsurunu meydana getirdiklerini tahmin ediyoruz. yine bu çağlarda kafkasların kuzeyinde ve ural eteklerinde hint-avrupa kavimleriyle, biraz daha kuzeyde fin-ugor kavimleriyle münasebette bulunduklarını düşünebiliriz. güneyde ise iran ile temastaydılar. şehnamedeki iran-turan savaşları ve türk kaynaklarında da yer alan alp er tunga efsanesi bu devrin izlerini taşır. buna göre türklerin hazarın iki tarafından; hem azerbaycan, hem de maveraünnehir istikametlerinden iranı sıkıştırdıklarını ve ceyhuna kadar dayandıklarını anlayabiliyoruz.
türklerin çok erken çağlarda, bozkır kuşağının güneyinde de yurt tuttuklarını gösteren emareler vardır. insan medeniyetinin beşiği kabul edilen mezopotamya medeniyetini kuran sümerlerin dili ne hint-avrupa ne de sami dillerine girmektedir. sümerce yapı bakımından, türkçe gibi eklemeli bir dildi. üstelik sümerce de türkçe il aynı olan pek çok kelime bulunmaktaydı. o halde sümerler ya türklerle akrabaydılar ya da çok eski çağlarda, milattan önce üçüncü, dördüncü binlerde türklerle temas etmişlerdir. bu da türklerin daha o çağlarda ön asyaya, hiç olmazsa maveraünnehire kadar geldiklerini gösterir. anadolunun eski kavimleri hititlerin, friglerin, iyonların hint-avrupa kavimleri olduğu bilinmektedir. fakat hititlerden önce orta anadoluda yaşayan hattiler, m.ö. birinci binin ortalarına doğru doğu anadoluda yaşayan urartular da türkler gibi eklemeli dil kullanıyorlardı. batılılar, hint-avrupa ve sami dilleriyle birleştiremedikleri sümer, hatti, urartu gibi diller için azyanik veya eski anadolu tabirlerini kullanmaktadırlar. o halde eklemeli dil konuşan kavimlerin daha milattan önce üçüncü binde, anadoluda bulundukları anlaşılır. ancak üçüncü binin sonunda hititler ile, anadoluda hint-avrupa kavimleri görülür. hititlerin de anadoluya doğuda geldikleri sanılmaktadır. anadoluya batıdan gelen ilk hint-avrupa kavimleri, frigler ve iyonyalılar ancak m.ö. 1200lerde buralara ulaşmışlardır.
divanü lugatit-türkte yer alan şu destanının bize öğrettiği önemli bir husus vardır. meteden 120-130 yıl önce oğuz boyları mevcuttur. bu boylar da oğuz kağanın çocuklarından türediğine göre oğuz kağan, meteden yüzlerce, hatta binlerce yıl önce yaşamış olmalıydı. belki de türklerin mitolojik atasıydı. işte bu tarihin şafağındaki ilk türk atası oğuz kağan, belki de milattan birkaç bin yıl önce, kafkasları aşarak anadolu, suriye ve mısıra seferler yapmıştı. bir yandan da hinte, kuzeyin buzlu ülkelerine ve moğolistana kadar uzanmıştır.
balkanlar ve orta avrupa dördüncü yüzyılın sonundan itibaren türkleri tanır. hun, bulgar, avar türkleri buralarda asırlarca hüküm sürdüler.
türk tarihine bir bütün olarak düşünmek gerekir. bunu atatürkten dinlemek daha uygun olacaktır: bizim milletimiz eski ve şerefli bir millettir. zaten orta asyanın altay yaylasında yetiştiği için kartalın meziyetlerini daha gençliğinde kazanmıştır. ta uzakları görüşü, hızlı bir uçuşu vardır ve bu ruhu barındıracak kadar kuvvetli bir beden sahibidir. zaten maddi olsun, dimaği olsun hiçbir sıkıcı kudret içinde durmaz. yaratılışta olduğundan yüksek anayurdunun, dünyadan uzak vaziyetine karşı isyan etmiştir. işte o zaman bu ilk türkler başlarını alarak dünyanın hem doğusuna hem batısına yayıldılar.
bu sözleri ile atatürk, türklerin orta asyadan göçlerini nedenleri ile belirtmiş ve kendi hazırladığı türk tarih tezini kuvvetlendirmiştir.
türklerin anavatanı orta asyadır. 9. yüzyıldan itibaren, orta asyada yaşayan türkler; nüfus fazlalığı, yer yetersizliği, su kıtlığı gibi nedenlerle göç etmeye başlamışlardır. orta asyadan dört bir yana gerçekleşen bu göçlerin en önemlisi batı yönünde olmuştur. batı yönünde gerçekleşen göçler sonucu 11. yüzyılda anadolu türkleşmiş ve daha sonra avrupa içlerine kadar yayılmışlardır.
aslında çöl değil yayla iklimine sahip bozkır halkı olan türklerin, yayılmaları esnasında, bozkır coğrafi ve iktisadi şartlarının yer almadığı ve kültürlerinin yaşama imkanının zayıfladığı sınırlarda durakladıkları; ormanlık,sıcak veya çok rutubetli bölgelere pek girmedikleri görülmektedir. kendi hayat tarz ve anlayışlarına uymayan coğrafyaya ve yabancı kütleler baskısını şiddetli olduğu bölgelere yerleşmiş türk zümrelerinin ise, oralarda fazla barınamamaları ve çok kere varlıklarını kaybetmeleri dikkat çekicidir (çinde tabgaçlar, balkanlarda bulgarlar, kuzey hindistanda çeşitli türk devletleri vb. gibi). bu itibarla türklerin irili ufaklı siyasi kuruluşlar meydana getirerek mevcudiyetlerini devam ettirdikleri saha, daha ziyade kuzey çinden başlayarak, bütün orta asyayı, iranı ve anadoluyu içine alabilecek şekilde, avrupada tuna dirseğine kadar devam eden geniş coğrafi kuşak olmuştur .
görüldüğü gibi, türkler tarihin hemen her devrinde muhtelif sebepler ile anayurtlarını bırakıp, muhtelif istikametlere doğru göç etmişlerdir ve yine bu yerleşme yerlerinde biri olan anadoluda hemen her devirde etkili olmuşlardır. osmanlıların balkanları kolaylıkla fethetmesinde, daha önce olan bu yerleşmelerin rol oynadığı gibi, anadolunun türkleşmesinde ve fethedilmesinde de selçuklu öncesi akın ve yerleşmeler rol oynamıştır.