Şu Çılgın Türkler kitabından bir alıntı;
MiLLi SAVUNMA BAKANI Kâzım Özalp Paşa ilk iş olarak hastaneleri ve yaralı
barınaklarını ziyaret etti. En son Cebeci Has-tanesi'ne geldi. Başhekim Şemsettin Bey, Dr.
Hasan ve Nesrin tarafından karşılandı. Birinci koğuşa girdiler. Bakan kapının yanındaki ilk
yatakta yatan Teğmen Refik'in hatırını sordu. Teğmen, "Teşekkür ederim, iyiyim Paşam"
dedi. Bakan öbür yatağa geçmek üzereydi, başhekim sessizce battaniyeyi aralayarak, bu
iyimser yaralının durumunu gösterdi: iki bacağı da dizlerinin üzerinden kesilmişti. Kâzım
Paşa'nın gözleri doldu, eğilip yaralının başını öptü, "Benden bir isteğin var mı çocuğum.."
dedi şefkatle, "..ailen nerde? Onların bir ihtiyacı var mı? Söyle lütfen."
Teğmen bir şey istiyor olmaktan utanarak, "istiklal Madalyası'nı hak ettiğimi sanıyorum.."
dedi, "..ondan başka bir şey istemem efendim."
şimdi Kazım Özalp'te bakan Erdoğan Bayraktar'da ama aradaki uslüp farkına bakarmısınız.