"liderlerden bağımsızlaşma, askeri muhtırılardran bağımsızlaşma, imf politikalarından bağımsızlaşma olmadan zaten biz düze çıkamayacağız. yurdumuzun belli bölgesindeki insanların siyaset yapma hakkı ve parlementoda kendini ifade hakkı aslında bu sorunu çözmede atılacak ilk adımdır. yani her türlü şiddeti reddederek parlementonun meşruiyet zemininde bu sorunu çözmeyeceğiz de ne zaman çözeceğiz? yıllardan beri inkar etmişiz, reddetmişiz, imha etmişiz. aradan 24 yıl geçmiş sıfıra sıfır elde var sıfır. o yüzden tam da parlementoyu bu zeminde bir fırsat olarak değerlendirmemiz gerekiyor. ne yapıp edip şapkamızı başımın önüne koyup mesela güneydoğu'da nasıl oluyor da 18-24 yaş kuşağının yüzde 95'i işsiz kalabilmiş, nasıl oluyor da halen savaş politikaları savunulabiliyor, bizim politikamız yurtta barış, dünyada barış değil mi? o yüzden parlementoda bugüne kadar izlenen politikalara baktığımızda toplum oldukça önemli bir kesimin, rengin, iradesinin meclise yansımamasının temel sorun olduğunu görüyoruz. bu bir yabancılaşmaya neden oluyor. halbuki siyasete katılım kanallarının açılması ve o siyasetin meşru zeminlerinde sorunlarla yüzleşilmesi ve demokratikleşmeden yana, siyasi cinayetlerin ortaya çıkarılmasından yana başta hrant dink olmak üzere, uğur kaymaz olmak üzere siyasetin önündeki bütün engellerin açılmasından yana bir irade ortaya koyarsak o zaman işte meclise oksijen girer, meclise adalet girer, meclis renklenir ve işte o zaman belki de birleşmiş milletler insani yaşam endeksinde 92.nci sırada olmayız da daha az silahlanarak, eğitime, sağlığa, sosyal güvenliğe daha çok pay ayırarak ve her yerde ön seçim yaparak, her yerde kadınların, gençlerin, alevilerin, kürtlerin, mazlumların, mağdurların, eli nasırlı olanların, paçası çamurlu olanların siyasete katılımını sağlarız. zaten partiler trilyonlarca lira yardım alıyorlar hazineden, bir de hiç utanmadan sıkılmadan milletvekili adayı olanlardan milyarlarca lira para istiyorlar. paranız yoksa o zaman milletvekili olma, paranız yoksa o zaman siyaset yapma.
...
en iyi imf politikasını ben yaparım, en iyi ırkçı milliyetçiliği ben uygularım, en iyi toplumu ben betonlaştırırım, en tik tipleşme politikayı ben sağlarım. tek atın katıldığı bir yarış. seçmen de kazanan ata oynarım dediği zaman bütün atların sahipleri aslında aynı yarış. vehbi koç'a soruyorlar sandıktan kim çıkacak, ben çıkacağım diyor. niye diyorlar, kim çıkarsa çıksın bana çalışacak diyor. şimdi tuzu kuru olanların, suyun başını tutanların iktidarlarını yıllardan beri gördük. herkes birbirinden farklı ama hepsi aynı banka gibi. sonuçta bakıyorsunuz lider adı farklı, parti adı farklı ama yargıtay cumhuriyet başsavcılığı gidiyor akp'ye de, chp'ye tüzüğün anti demokratik diyor, bunu demokratikleştir diyor. diyor da ne yapıyor? hepsi çöp tenekesine atıyor, yine bildiklerini okuyorlar. o yüzden en kutsal kavram adalet. o yüzden temsilde adalet çok önemli, o yüzden mesela nasıl adaylar ön seçim olmadan liderlerin iki dudağı arasında aday olmayı kabul ediyor, bunu onursuzluk olarak görmüyorlar, hangi partiden olursa olsun. seçmenlere sorduğunuzda siyasi partilerin 8-9. ncu sırada kim var dediğinizde bilmiyorlar. şimdi benim sırada birinci sırada ilhan kesici var cumhuriyet halk partisi'nden. ya demirel'in damadından, mhp'nin artıklarından, milliyetçilerden medet umarak zaten sol, sol olamayacağı için akp tek başına, tek kale maç yapıyor. ne yapıp edip solun eşitlik, özgürlük, laiklik, işte askeri muhtıralara karşı demokrasiyi savunma üzerinde sol, sol olabilse.
...
parlemento için mücadele etmekle, parlementerizm ayrı bir şey ama türkiye işçi partisi 15 milletvekili soktuğunda parlementoya adalet partisi ile chp hemen anlaştı, seçim yasasını değiştirdiler ve 3 milletvekiline indi. ne yapıp edip somut sorunlar üzerinden siyaset yapmak, solu büyütmek, siyasal solu büyütmek, sosyal solu büyütmekle mümkün. yani sendikalar, meslek örgütleri, derinleştirme işte merkeze yönelmek değil, varoşlarda ve çevrede siyaset yapmak esas. latin amerika soluna baktığınızda böyle yükselmiş, sosyal bir sol olmuş. şimdi bakıyorsunuz işte faşistlerin, mültecilerin yurtlarına bakıyorsunuz, oluşturdukları ağ’a bakıyorsunuz solun öyle değil. ben bir aziz nesin vakfındaydım, geriye bir ruhi su kalıyor, bir yılmaz güney kalıyor, bir nazım hikmet, 3-4 tane. halbuki sendikaların, meslek örgütlerimizle bizim sosyal solu büyütmemiz lazım ama bunun da yolu solun bugün sağcılaşması değil, statükolaşması değil, değişim, dönüşüm, demokrasiden yana olmasıyla mümkün. kapitalizm globalleşirken sol ulusal kalamaz. işte al gore'un şeyine gittim en son küresel ısınma toplantısına. şimdi küresel ısınmaya karşı sizin misakı milli sınırları içerisinde tek başına çözüm üretmeniz mümkün mü? ancak kyoto'nun imzalaması için uğraşabilirsiniz ama işte savaş küreselleşiyorken sizin de emeğin küreselleşmesini savunmanız lazım. işte küresel iklim değişikliği varken küresel düzeyde bütün dünyanın bir mücadele alanı olduğunu görmeniz lazım, yani ufkunuzu genişletmeniz lazım."