yıl, okul yılları. aileden uzak, insanın kendini en özgür hissettiği yıllar. arkadaşlarımla oturduğum evin denize bakan balkonunda, özellikle havanın iyi olduğu zamanlarda, her fırsatta söylemesi ayıp mangalı yakar, mezemizi hazırlar ve içerdik. şimdilerde pek içki kullanmıyorum, hatta en son ne zaman içtiğimi bile hatırlamıyorum ancak o zamanlar gerçekten her fırsatta içerdik. bir gün yine eğlencenin dibine vurduk. herkes bir yerde uyudu. ben haddimi bilip nerede keseceğimi bildiğim için pek sarhoş olmazdım ve o gece kendi yatağımın yolunu kolayca bulup uyumuştum. ancak sonuçta içki bu; güzel, derin uyutur. telefonumun çaldığını duydum. uzun uzun çalıyordu. açsam mı açmasam mı diye kendimle mücadele ederken telefon da ısrarla çalıyordu. neyse uzanmaya çalıştım telefonuma ve bu sırada o an açık olan tek gözümle tül perdeden dışarı baktım. gökyüzü kızıldı. güneş yeni doğuyordu anlaşılan. telefonuma ulaştım. arayan annemdi.
-"oğlum niye açmıyorsun, uzun uzun çaldırdım, merak ettiriyorsun insanı?".