gerçekten zor. tahmin edilenden daha farklı şeylerin hissedildiği bir durum. zamanında 339. kısa dönem olarak benim de asker olmama sebep olmuştur.
her şeye en başından başlıyorum;
önce okulda, yemekhanede falan hayat çok güzeldir. öğrenci evi muhabbetleri, gezmeler, tozmalar, kurulan hayaller falan 10 numara. sonra işte zaman akıp geçer mezuniyetin sadece o cübbeyi giymekten daha da fazlası olduğu zamanla anlaşılır. koca bir yaz iş görüşmeleriyle geçer, bir kısmı olumsuz cevaplanır çoğunluk zaten cevap bile vermez. bunlara kafayı takan sevgili bi gün çıkar çat diye: "askerlik önümde engel kesin gitmem lazım" der. -ayrıca buradan bu fikri sevgilimin aklına sokan oğçelere selam ederim. yatacak yeriniz yok ibneler.- sonra zaman bok var gibi ışık hızıyla geçer gider. sağlık kontrolü esprileri yapılır falan "açtın mı elin adamına götünü" gibilerinden. bu kısımlar biraz eğlenceli, heyecanlı değişik bir dönemdi. sonra sevgili sınava girdi. aralığın 10unu beklemeye koyulduk.
gitme süreci; bu dönemde yapılan konuşmalar hep; ben yokken, sen gittiğinde, döndüğümde, sen dönene kadar gibi gey kalıplar içerisinde kalıyor. olay biraz şaka gibi geldiğinden ne olduğu pek anlaşılmıyor. sonra etrafta herkes "bekleme, bu yaşta yapma, nasıl olsa ayrılcaksınız saçmalama" gibi beylik laflar ediyor. sanırsın 3 sene cephedeki kocalarını beklemiş. neyse bunlara sinirlensen de bazen kafan karışıyor çünkü ne bok varsa bu sıçtığımın yerinde daha gitmeden mantık adamı sevgilini bile değiştirmeye başlıyor.
sınav sonucu mu desem askerlik sonucu mu desem her neyse işte o açıklanacakken kitleniyorsun bilgisayarın başına. yemin ederim üniversite sonucuma bakarken en son bu kadar heyecanlanmıştım bir de o gece. sevgilim girememiş sistem yoğunluğundan benden öğrendi kısa dönem askerliğinin acemiliğini kastamonu ustalığını şanlıurfa'da yapacağını. çok anştayn olduğum için yerler açıklandığı gibi başladım google da aratmaya napıcak, nereye gidecek diye ulan kendim gidecek olsam bu kadar düşünmezdim herhalde. sözlükte tertip bile buldum ona en azından yolda arkadaş olurlar diye.
vedalaşma olayı en boktan olanıydı sanırım, ilk ayrılmamız olacağı için farkında değildik tabii. şaka gibi ne olduğunu anlamadan gitti resmen. gerçekten ayrılmak çok zor olmuyor çünkü anlamıyorsun bile. sonrasında garip garip kodlardan gelen telefonlarla hayatında bambaşka bi dönem başlıyor.
acemi birliği, sürekli oranın mantıksızlığını anlatan cümleler... her erkek mi aynı anasını satıyım. kuzenler, abim, sevgilim yemin ediyorum ben gitsem sizden daha az ağlanırdım lan neyse. koşturup duruyolarmış, hava soğukmuş falan. adam yemin törenine hazırlanıyor telefonda ben de marşları öğreniyorum falan böyle de iyi bir ortağım işte. günler sonra kankalar dışında kimseye haber vermeden istanbul'dan kastamonu'ya giden arabada oluveriyorum bir anda. yol boyunca kendimede şaşırıyorum napıyosun olm sen? diye ama gidiyorum. zaten çok özlemişim gidicem tabi.
yemin töreni kısmı tam bir facia. benimki biraz hayvansı olduğu için hemen tanıdım tabii hiç bi şeyi görmeden onu kestim sadece. bu yeşiller içindeki adam mı sevgilim diye düşünmedim değil insan kendine yabancılaşıyor bir anda ama olay biter bitmez koşup sarılıyorsun ya işte o zaman anlıyorsun özlediğini, çok özleyeceğini. sarıldıktan sonra söylediğim ilk cümle "hala çok güzel kokuyorsun" olmuş. nasıl koktuğunu hatırlamıyorum bile.
dağıtım izni olayı ise tsk nın küçük bir lütfu. 1 günlüğüne istanbul'a geldi bizim çocuk. rakılar, mezeler, eğlence derken o günün nasıl bittiğini bile anlamadık. sonra gerçekten gitti işte. o zaman gerçekten gitti. göz göregöre sevgilim gitti sadece el sallayabildim. normalde çok duygusal bi kız değilim ama çok zor lan. yemin ederim çok zor.
usta birliği danalı kuyruklu özlü sözlerin yaşanacağı yer oluyor tam olarak. bunların hepsi şehir efsanesi niye değişsin lan duran adam? derken hayatımın en büyük göt oluşunu yaşadım. gönderdiğin aklı başında adam gidip yerine ergenlikle sınır tanımayan bir maganda geliyor. oraya buraya gitme kıskançlıkları değil anlatmak istediğim şey. gerçekten kafa yapısına ters şeyleri düşünüp öyle davranmaya çalışıyor. nedenini bilmiyorum, söyleyince kabul ettiremiyorum, tam olarak nasıl olduğunu da anlatamıyorum ama böyle mal bir durum işte. ben kii sevgilim arar diye metroya binmeden taksimden levente akşam trafiğinde otobüs çilesi çeken insan askerdeki adama telefonda 5 dakikasını ayıramayan kız muamelesi görüyorum. daha neler neler var ama anlatmaya içim el vermiyor. bildiğin üşeniyorum yani. son bomba olarak terk edildim mesela. evet biraz ironik ama terk edildim. yine de arayıp soruyorum bekliyorum hatasını anlamasını ama sonuç ne olacak hiç bir bilgim yok.
şafak saymak diye bir şey var. çok saçma ama var işte. son olarak sanırım bu sürecin en sevimli yanı mektuptur. o kadar eğlenceli ve mutlu edici ki insan kendine şaşırıyor.
edittore: şafak bitti, gerçek hayata dönüldü. biz de ilk başlarında çok atıp tutmamıza rağmen bu süreci başarıyla tamamlayamayanlardan olduk. aslında sanırım ben direkt sivile dönünce terk edilen sevgili oldum. yine de yazıyı tekrar okuyunca insan bir dönüp bakma şansı buluyo güzelmiş hakkaten. duygular, yaşananlar falan ama olmuyor mu? olabilir. yapabilenleri tebrik ediyorum, çok mutlu olun genşşler. bu yazıyı da silmiyorum ki gideceklere ve kalanlara ufacık bir fikir verir belki.