uzun zamandır hakkında yazmak istediğim, doğduğum, büyüdüğüm, 18 yıl yaşamımı şekillendirmiş memleketim.
nispeten ufak bir şehirdir. çok şaşaalı olmayan, daha çok kendi halinde bir emekli kenti izlenimi verir. ilçeleri bir yana, özellikle merkezi, 15 km.lik "denize sıfır" sahil şeridiyle doğru düzgün limanı olmayan bir liman kenti gibidir. zaten şehir de denize iyice sokulmuş bir yarımadanın üzerine doğru yayılmıştır.
sahil şeridi dediysem, hakkaten sahil şerididir. dağlar hiç utanmadan denize 90 derece yaptığından (bkz: coğrafya) yolları içeriden geçirmenin verimli yolu bulunamamış, biraz denizden, biraz etekten alınıp yer açılmış. bu nedenle araçla geçiyorsanız yol boyunca "denize 0", bazen de "denize -5" ilerlersiniz.
işin güzel tarafı sahil boyunca yol ile deniz arasında kalan bir alanda pek çok yürüyüş yolu, park, kafe, balıkçı barınağı yer almaktadır ki yaz akşamları erkeği, kızı herkes sahil turu atar, çekirdek çitler, neşeyle muhabbet eder. ha bir de kolunuza takarsınız sevdiceğinizi denize karşı öpüşmeler, fısıldaşmalar...
allah için yemyeşildir. yalnız yakından bakarsanız yeşilin bir kısmının ticari amaçlarla yayılmış fındık bahçelerinden ibaret olduğunu farkedersiniz. sahilde de içlerde de bu böyledir. saf çam ormanları görebilmek için daha içlere, yükseklere, tenha uçlara çıkmak gerekebilir. özellikle yayla sınırlarındaki ormanların bozulmadan kaldığını gördükçe sevinirsiniz.
yayla tanımının en güzel örneklerine sahiptir. dupduru havayı içinize çekebileceğiniz, yüksekten, oksijen oranından başınızın dönebileceği nadide yerler.. öyle bir ortamdır ki; tepenizde kavuran güneş, serinlemek için göle girdiğiniz vakit oradan hızla geçmekte olan hınzır bir bulut tarafından ıslatılma şansınız her zaman için vardır. şahsen ağustos ayında dolu yemiş bir insan olarak yükseklerde iklim değişimlerinin çok hızlı olduğunu söyleyebilirim. bir de yaylalarda mevsim yaz bile olsa, sabah 03:00 - 07:00 arası sıcaklık 5 derecelere düşebiliyor, yataktan çıkmadan önce iki kere düşünün derim.
yayladan bahsedince "şenlik"lere değinmeden geçmek olmaz. hemen hemen her boyutta yayla ahalisinin yılın bir döneminde şenliği vardır. ve bu günler hem kültürel, hem ticari, hem de sosyal bir içerik taşır. ilginç bir şekilde neredeyse herkesin ya akraba ya da komşu olduğu bir toplum düşünün ki ilişkilerindeki samimiyet, doğallık bu günlerde tavan yapar. irili ufaklı yiyecek ve hediye pazarları, oyun grupları kahkahalar atan mutlu insanlarla dolup taşar. kafanızın neredeyse bulutlara değdiği bir yükseklikte ormana karşı yapılan mangalın tadı da hiçbir şeyde yoktur.
bu kadar uzun sahili olan bir şehirde deniz vazgeçilmezdir. neredeyse her ev deniz manzaralı sayılabilir. yazın balkonlarda yapılan kahvaltılar, gece serinliğinde yenen karpuzlar ve martılarla girilen yakın münasebetler hep bu denizin eseridir. yalnız bahsi geçen deniz karadeniz'dir, hesabı şaşırmamak lazımdır. hiçbir denize benzemez, hırçın bir aşık gibidir. nasıl davranılacağını bilmezseniz tek bir dalgasıyla kıyıya çarpar, kulağına uygun sözleri söylemezseniz sizi dibe oturtur. iyi yüzmek mecburidir ancak yeterli değildir. işin üzücü yanı, çocukluğumdan beri devam eden "karadeniz sahil yolu" projesi nedeniyle tüm bu sahilini kaybetme tehdidi altındadır. bu sahille ilgili çok komik bir durum da denizin üzerine yapılmak istenen ütopik "orgi havaalanı"'dir. hangi maceracı mühendisin, hangi şehir planlamacısının aklından çıktı bilinmez ama dünyada eşine az rastlanan "denizi doldurup havaalanı yapma" fikri, tarihe altın harflerle geçmesi gereken bir "laz"lıktır. 6 metreye ulaşan dalgalarıyla zaman zaman şehri bile sular altında bırakan karadeniz uçaklara acır mı be!
giresun söz konusu olduğunda çok ilgi çekici bir nokta vardır ki tüm karadeniz illeri içerisinde eğlenceye en düşkün, en fazla sosyal mekana sahip yerdir. kafeler, sahil lokantaları bir yana, diskoları, barları ile geceleri ışıl ışıl geçen ve promil sınırlarını en çok zorlayan şehirlerdendir. genel olarak halkının rahat ve sıcak tavırlı olmasıyla alakalı olabilir.
eğitim ve okul hayatı bakımından da hoş detaylar içerir. sahip olduğu tek anadolu lisesi!:giresun hamdi bozbağ anadolu lisesi!: yıllarca gurur kaynağı olmasına rağmen son dönemde eski ihtişamından eser kalmamıştır. bir dönem türkiye dereceleri çıkartan ve en iyi fen liselerine öğrenciler gönderen ilde artık başarı oranı epey düşmüş durumdadır. yine de ortalamanın üzerinde donanımlı bireyler ve öğretmenler yetiştirmesi ile göze çarpmaktadır. son zamanlarda yapılması planlanan tartışmalı ek üniversiteler için düşünülen illerden biridir. bir de 35 ayrı noterden tasdikli olmak üzere, çok güzel, melek gibi kızlara ev sahipliği yapar, göz kamaştırıcıdır.
bunun dışında tüm mağazaları bir arada bulabileceğiniz, yokuş yukarı çıkması zahmetli ama inmesi zevkli kocaman bir caddesi vardır. neredeyse her türden dükkanı, kafeyi, salonu içermesi ile ünlüdür. yorulmayıp bu yokuştan yukarı devam ederseniz kendinizi güzel tarihi mekanlardan "giresun kalesi"'nde bulursunuz. hem stratejik hem nostaljik bir seyir için mükemmel bir alandır.
son olarak değinmek istediğim nokta iş imkanları ve çalışma alanlarıdır ki en üzücü durum burada kendini gösterir. fındık harici alanlarda üretim açısından çok verimli olmayan şehir bu nedenle sürekli gönderen, tutmayan taraftır. yetiştirdiği insanlar tarafından bu kadar sevilmesine, değer verilmesine rağmen asla çalışıp yerleşmek adına bir alternatif olamamıştır. öğretmenlik ve sağlık dışında çalışma imkanı sunmayan bir sistemi olması bizim gibi bireylerini biraz hüzünlü yapar. genelde verilen sözler: "bekle beni, emekli olduğumda tekrar geleceğim" şeklindedir...
olumsuzluklarına rağmen çok sevdiğim, beni ben yapmış, çocukluğumu bir düşe çevirmiş şehir. tekrar görüşmek üzere...