filistinli bakan salim tamari'nin kendi sesinden, kendi beyanatından referanslar aldık.
--spoiler--
Bizim Şerif Hüseyin dediğimiz Hüseyin bin Ali, 1856da Mekkede doğdu. Sultan Abdülhamidin iktidarı sırasında Arap bağımsızlığı hevesine düştüğü farkedilince istanbuldan ayrılması yasaklandı. Senelerce evinden dışarıya adım atamadı ama Abdülhamidi deviren ittihadçılar akıl almaz bir iş yapıp Hüseyini Mekkeye Emir tayin ettiler.
Derken Birinci Dünya Savaşı patladı ve Hüseyinin ingilizlerle çok önceden başlayan teması semeresini verdi, kendisini Hicaz Kralı ilán etti ve zamanın hükümdarı Sultan Reşadın ilán ettiği cihada karşı iki ayrı cihad bildirisiyle cevap verdi.
26 Haziran 1916 tarihli ilk bildirisi "Türkler dinden çıktılar. islámın kanunlarını ve geleneklerini ihlál ediyorlar. Artık Allahın emirlerine uymuyor, emredilenin aksini yapıyor, biz Arapların asırlardır devam edegelen ádetlerine saygı göstermiyorlar" diye başlıyor,
"Arapların Türk idaresine karşı cihada girişmeleri farzdır..." sözleriyle bitiyordu.
10 Eylül 1916daki ikinci bildirisinde ise "islam dünyasındaki bütün kardeşlerimi bu yıkıcı, bozguncu, aptal ve alçak kişilere (yani, biz Türklere) itaat etmemeye çağırıyorum. Allaha itaat etmeyenlere itaat edilmez!" diyordu.
ingilizlerin meşhur casusu Lawrensin Arap kabilelere dağıttığı altınlar Arap dünyasına istanbuldaki Sultan-Halifenin ilán ettiği cihaddan daha cazip geldi ve Şerif Hüseyinin başlatığı isyanla sadece Arap Yarımadasını ve Ortadoğuyu değil, onbinlerce askerimizi de geri gelmemecesine oralarda bıraktık.
Ama bizim uğradığımız bütün bu kayıplar Şerif Hüseyine de birşey kazandırmadı ve hayalleri boş çıktı.
Krallığından sonra ilán ettiği hilafetini kendisine bağlı birkaç kabile dışında hiç kimse tanımadı, sonra talihi tersine döndü ve Arabistan Krallığı tahtını 1924te Suudi Arabistanın şimdiki hákimi olan Suudi hanedanının kurucusu ibn-i Suuda terkedip Kıbrısa kaçmak zorunda kaldı.
Şerif Hüseyin, 1931 Haziranının ilk haftasında Ammanda, sürgünde öldü.
Başında bekleyenler ölümünden birkaç gün önce, henüz kendisini kaybetmediği sırada "Osmanlıya kılıç çekmemeliydim. ihanetimin bedelini ödüyorum" diye sayıkladığını ve liderliğini yaptığı isyanın ailesinin üzerine bir lanet, bir şeamet getirmesi endişeleri içerisinde can verdiğine şahit oldular.
Derken, oğullarının hiçbiri yatağında can veremedi, ya bir suikastte yahut şaibeli ameliyatlarda ölüp gittiler.
Uğursuzluk torunlarına kadar uzandı ve soyundan gelen birçok kral hayattan aynı şekilde ayrıldı.
--spoiler--
yeter mi amına çaktıklarım? yoksa daha uzun uzun yazayım mı?