7 yaşındayız, bir eylül günü okul denilen ilim irfan yuvasının bahçesindeyiz. elimizden annemiz tutuyor. biz ise sıkıyoruz annemizin ellerini korkumuzdan. sonra istiklal marşı adı verilen bir şarkı okunuyor, içimizde tarifini bilemediğim bir coşku. bu nasıl bir şarkı ki? derken okulun içine giriyoruz. okulun ilk katında bulunan sınıf adı verilen dersliğe giriyoruz annemizle. bizim yaşımızda başka başka çocuklar görüyoruz, hepsi annelerinin babalarının ellerini sımsıkı kavramış, kimisi ağlıyor deli gibi, tamam kabul, biz de o ağlayanlardanız. sonra sınıfın kapısı açılıyor, güler yüzlü biri içeri giriyor. annemiz onun öğretmen yani ders veren kişi olduğunu söylüyor kulağımıza. aslında annemize hiç benzemiyor o öğretmen. daha havalı gibi sanki. sonra konuşmaya bağlıyor öğretmen. susup dinliyoruz hepimiz. diyor ki; 5 yıl boyunca bize bir sürü şey öğretecekmiş. "5 yıl mı?" diye korkarak bakıyoruz ona. annemizden ayrı 5 yıl. sonra öğretmen annelerimizin gitmesi gerektiğini söylüyor, içimizdeki yağlar eriyor, dünyamız başımıza yıkılıyor. derken annelerimiz gidiyor ardlarında gözü yaşlı çocuklarını bırakarak. hepimiz kötü kötü bakıyoruz öğretmene. "kötü insan, annemizden ayırdı bizi". o gün ders işlemiyoruz, çünkü iniltilerimiz öğretmenin konuşmasını bastırıyor. sadece sırayla ayağa kalkıp adımızı, soy adımızı, babamızın-annemizin mesleğini ve büyüyünce ne olacağımızı anlatıyoruz. sonra eve gidiş saati geliyor. işte annelerimize kavuşma saati. eve gidiyoruz, kocaman sarılıyoruz annemize. "anne ben okula gitmek istemiyorum. öğretmen 5 sene sensiz kalacağımı söyledi bana". annelerimiz bizi sakinleştiriyor ve yine ertesi gün okuldayız. bugün ağlayan öğrenci sayısı daha az sınıfta. sonra harfler, sayılar, mevsimler, resimler, beslenme saatleri, masallar, şarkılar derken zaman hızla akıyor. okuma yazma öğreniyoruz. öğretmen o kadar da kötü gelmiyor artık bize. daha çocuğuz, pireyi deve yapıyoruz, arkadaşlarımızla kavga ediyor, beslenmemizi üzerimize döküyor, yerlere çöp atıyor, kalemi silah olarak kullanıyoruz, ödevlerimizi unutup oyuna dalıyoruz. ama tüm bunlar olup biterken öğretmenimiz bize hep anlayışlı davranıyor. sorduğu sorulara doğru cevap verdiğimizde bize sınıfın içinde "aferin" diyor. defterlerimiz temiz ve düzenli olduğunda, defterimize kocaman yıldızlı pekiyi çiziyor. sonra yıllar geçiyor, dünyayı, vatanımızı, tarihi, gezegenleri, matematiği, resim yapmayı öğreniyoruz. hayattaki ilk okul deneyimiz olan ilkokulda bize bir anne-baba edasıyla davranıyor öğretmenimiz. 7 yaşından 11 yaşına kadar bizi hayata hazırlıyor sonraki zamanlar için. 5 sene boyunca bize insan olmayı, biz olmayı, kendimizle ve vatanımızla gurur duymayı öğretiyor. sonra derken bir haziran günü yine bir istiklal marşı sonrası biz ağlıyoruz. ama bu sefer annemizden ayrıldığımız için değil, öğretmenimizden ayrılacağımız için. *