Masa üstünde her zamanki yorgun haliyle duruyordu pencerenin demir parmaklıklı gölgesi
Sesi her nereye çarptıysa kalın do ile fa ve sol anahtarı arasında gidip geliyordu piyanonun tuşları arasında o narin parmakları
Yarı yarıya bölünürken zaman duvardaki baba yadigarı asılı saatte
Henüz sonraya bağlanamayan sözler;eski, paslı,köhne -e harfi eksik daktiloda sahte ölümü bekliyordu.
Komidinin üstünde bezden yapılmış bebek ağlamasını bilmiyordu hep gülüyordu sadece
Yan taraftaki rafta,siyah beyaz, donuk donuk bize bakan eskiye dair birkaç fotoğraf
Lafta kalıyordu tüm umutlar ve hayaller öylece bir zarfta çekmecenin içinde iç içe geçmiş"geçmişi" soluyordu
Çekip gitmek gibi acele acele açılıp kapanıyordu tüm pencereler ama sokağa bakan balkon kapısı hariç.
El dokuması halı cicili bicili dünyalar içinde gibi güya onu Vangohlu bir ressam yapmış öyle zannedersin
Kül tablası dolu,bizden yana bakan natürmort tablo bomboş,
vazoya bir hafta önce konulan bir demet gül çoktan mort
"Zan"ne dersin hangi renkte daha berrak durursun?
Ama bu kasvetli tavan arasına yakışmıyorsun bunu bil.
Sandalye ile büyük karanfil motifli ayna yüz yüze bakarken yüzsüzce yüzüstü bırakılmış gibi
Erken açılmıştı bu kez misafir odasındaki kapı
Hepi topu üç kişilik kurulmuştu yaşam,rol alırken insan;gölge, hayali ve perde
Sonraki gün duyduk ki kapılar sürgülenmiş,perdeler kapalı
Yas tutuyor ölünün arkasından ahali.