bilgedenferrarisatinalanadam'ın öyküsünde kahramanımız her ne kadar günümüzde yaşasa da ( bunu bilgisayar ekranına bakmasından, son model müzik setinden metal müzik dinlemesinden anlıyoruz) benim gözümde 18. yüzyıl, avrupa'sında, duvarlarını kandillerin aydınlattığı koyu renklere boyanmış, ahşap bir karyolanın bulunduğu oda canlandı.
yazarların yazmak için ihtiyaç duydukları duyguları temin etmedeki çabalarını mütemadiyen aşk acısı çekerek giderdiklerini malumumuz. lakin bu öyküde yazar çok daha farklı bir yöntemle muhtaç olduğu duyguya sahip oluyor.
ölüm her zaman kırılan bir kalem değildir. bazen kalemin kendisi de bir ölüm sebebi olabilir.
kendini okutturan ve yalın, anlaşılabilir bir dille yazılan bu öykü yazarın yeni öyküleri için heyecan duyma sebebimiz.
hiç bir tene saplanmamış bir kalemle yeni öykülerini de okuruz umarım.