"Yönetmenliğini Gabriele Muccinonun üstlendiği ve Türkçeye Umudunu Kaybetme adıyla çevrilen The Pursuit Of Happyness, Chris Gardner adında bir borsacının gerçek hayatından uyarlama bir film. Sıfırdan başlayıp zengin olma klişesi filmin hikâyesi olmuş. Yani film, köşeyi nasıl dönerim? ayarında.
Chrisi filmin ciddi bir bölümünde koşarken görüyoruz. Bu, her ne kadar koş Forrest koş repliğini anımsatsa da aslında, kapitalist sisteme entegre olanların, sürekli bir koşuşturmaca içerisinde olmak zorunda olduğunu gösteriyor. Çünkü vakit, nakittir. Vahşi bir rekabet vardır, dolayısıyla zamanla yarışmak, sürekli koşturmak lazım gelir. Mesela Chris stajdayken, Alan Frakeshin de sürekli bir koşuşturmaca halinde olduğunu görüyoruz.
Filmin en güçlü repliği Herhangi birinin sana bir şeyi yapamayacağını söylemesine asla izin verme. Bu ben olsam bile dir. Bu da Chrise kapitalizmin zorlu ve adaletsiz rekabetine dayanabilmesi için gerekli motivasyonu sağlıyor. Daha da ilginci, bu motivasyon izleyiciye de verilmeye çalışılıyor. just do it vurgusu inceden inceden izleyiciye veriştiriliyor. Yani filmi izlerken, olası gaza gelme ihtimalinizi göz önünde bulundurun. Filmin yaşanmış bir hikâyeden uyarlanmış olması bu motivasyonu güçlü kılan faktörlerden biri. Filmin ismi de bu minvalde seçilmiş olsa gerek. Kapitalist sömürge sistemi, her ne kadar can yakıcı olsa da bireylere bir fırsat da verir. Yani alt sınıf ile üst sınıf arasında, dar bir geçit kapısı vardır. Milyonlarcası bu kapıdan geçmeyi dener, fakat başarabilenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Neticede de birçok insan, sisteme köle haline gelir ve ömrünü heba eder. Filmin hikâyesi de budur aslında. Chris de bu dar geçit kapısını zorlayan adaylardan biridir.
Film bir yandan, American Dreamin sınır tanımaz eziciliğini gösterirken diğer yandan, çözümün sistemin içindeki geçit kapısını zorlamada olduğunu gösterir. Yeni verilen mesaj şu: Durup düşünmek ya da sisteme baş kaldırma çabalarına girişmek anlamsızdır, çünkü sistem dinamik bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla, hayatta kalmak yarışa, rekabete katılmakla mümkündür.
Ayrıca, bir Hollywood klasiği olarak, bireysel kahramanlık fikri iyi işlenmiş. Hikâyesi de buna müsait zaten. Filmi izleyince, ben de yaparım demekten kendini alıkoyamayan birçok insan da olduğuna göre, film başarılı(?) olmuş diyebiliriz.
Her ne kadar maksadı ve hedefi farklı olsa da sabır kavramı da filmde iyi işlenmiş. Film izleyiciye, zorluklara karşı sabretme, yani azimle mücadele etme anlayışı vermeye çalışmaktadır.
Hatta, biraz zorlama yaparsak filmden fedakârlık kavramına ilişkin bulgular da çıkarabiliriz. Chrisin zamanından, uykusundan, parasından vazgeçtiği durumlar var. Fakat içine girdiği sistem, neticede Chrisi de vahşi yapmıştır. Hatta 14 doların kavgasını verecek duruma bile gelmiştir.
Filmin bir artısı da ahlaksız sahnelere sahip olmamasıdır. Zira Hollywood film kültürü göze ve nefse hitap ettiğinden, herhangi bir filmde, sırf izletebilmek adına ahlaksız sahneler mutlaka konulur. Bu filmde bunu göremiyoruz. Zaten biçim olarak, Hollywood film kültürünün sınırlarını biraz zorlamış gibi. Görsel unsurlar çok yoğun değil ancak, San Francisco şehrinin büyüleyici(!) mimarisi izleyicinin gözüne sokulmaya çalışılmış. Yüksek ve lüks binalar, villalar, parklar vs.
Aslında filmi, sanatsal açıdan dengeli bir yapım olarak görmek mümkün. Abartılar, aşırılıklar, fazlalıklar çok yok. Anlatılmak istenen sade ve güzel motiflerle dramatize edilerek sunulmuş. Sıkıcı hiç değil. Senaryo mükemmel olmasa da, hatta klişeden öteye gitmese de çok iyi kurgulanmış. Yönetmen ve oyuncular-özellikle Smith ailesi- filmi kaliteli bir hale getirmiş.
Chris rolündeki Will Smith, rolüne iyi bürünmüş. Yaşadığı kaygıları, iç çatışmaları, öfkeleri, üzüntüleri ve sevinçlerini izleyiciye yansıtabilmiş. Hele Chrisin oğlu Christopher, mükemmele yakın derecede bir oyunculuk çıkarmış diyebiliriz. Filmde iyi bir ikili olmuşlar. Dahası, baba-oğul ilişkileri çok doğal. Hatta izlerken, Sanki gerçekten baba-oğulmuş gibiler. diyebilirsiniz. Demenize gerek yok, zaten gerçekte de baba-oğul bunlar. Yani Christopher aslında rol yapmamış, yaşamış.
Olumsuzlukları da olumlu yönleri de olan bir film. izlenmeye değer. Gülü seven dikenine katlanır tadında bir American Dream gösterilmeye çalışılan bu filme bir puan verecek olursak 10 üzerinden 7.1 verebiliriz."