Yumurtaları kızartıp sallama çay ve peynir eşliğinde yaptığımız kahvaltıyı şimdi bile hatırlıyorum. Çanakkale savaşı öncesi üzüm hoşafı ve ekmek yiyen askerler gibi onurlu ve gururlu hissettik kendimizi. Yokluğu paylaşmanın varlığı israf etmekten zevkli olduğu zamanlardandı.
Kahvaltıdan sonra nuran'a sağlık raporu aldık. Hemşirenin morlukların sebebi benmişim gibi beni kesmesi biraz gıcık etmişti ama. Annesine telefon açıp kongreye gideceğini bir hafta olmayacağını söyledi. benim öğrenci evine geçtik. Ev arkadaşıma 1 hafta başkasında kalmasını söyledim.
Sonra okula doğru yürümeye başladım. Adım adım hesaplaşmaya gidiyordum. Birazdan kuracağım cümleleri düşünüyordum. dik dik konuşup aynı şekilde hocanın gözlerinin içine mi bakacaktım? Tehdit mi edecektim? Sinirli mi yoksa şeytanca gülümseyen tavrımı mı takınacaktım? Blöf yapıp kıvranmasını mı seyredecektim? Kurbanına hangi aletle işkence edeceğine karar veremeyen cellat huzursuzluğu yaşıyordum.
Okula geldiğimde direkt odasına çıktım.
Kapıyı vurmadan girdim. Bilgisayar başında oturmuş bir şeylerle uğraşıyordu Yüzüme küçümser bir tavırla baktı. "Şimdi meşgulüm sonra gel" dedi. Elimdeki cd yi yukarı doğru kaldırarak masasına doğru yanaştım. Masanın önündeki sandalyeye kurulurken Cd yi yavaşça masaya bıraktım. "Nuran hoca bunu izlemeni istedi" dedim. Nuran'dan bir şey aldığını bilmek merak uyandırmıştı. Kamerada kendini nuran'ın üzerine abanmış halde görünce panikledi. "Sesini kıs" dedim emredici bir şekilde. Panikle sesi kısmaya çalıştı birkaç saniye sonra gerçekleştirdi. Elleri titriyordu. "Nasıl eserinden memnun musun? Kız 1 hafta rapor aldı. Her tarafı morardı" dedim. Bir şeyler söylemek kendini savunmak istiyordu ama yaptıklarını telafi edecek bir söz yoktu. O özür için çırpındıkça sözünü hiç kesmedim. Acı içinde kıvranmasını belli belirsiz bir tebessümle dinledim. Hareketlerimde hocayı sinir ediyor daha fazla paniğe sürüklüyordu. Sıkıldığımda sözünü kestim. "Şimdi sana ne yapman gerektiğini söylüyorum" diyerek başladım. "öncelikle nuran'ı unutacaksın. tez danışmanlığından ayrılacaksın. Senin ayak işlerini yapması için başka bir asistan isteyeceksin. Nuran ile hiçbir şekilde iletişim kurmayacaksın" diye devam ettim. Gözünden yaşlar geliyordu. Ne desem kafa sallıyordu. Uslu bir bobi olmuştu. "Söz ne dersen yapacağım söz. Bir daha rahatsız etmem" diye sayıklıyordu.
"Son olarak yaptıklarının bedeli olarak haftaya cumaya kadar 130 Bin TL hazırla" dedim. "çok para. nasıl bulurum? Biraz indirim yap. Biraz süre ver" şeklinde biri dizi talebini umursamaz bir şekilde dinlemenin hazzını size anlatamam. Hayattaki roller ne kadar kolay değişebiliyordu. Bu olay olmasaydı. Belki de ben sınav kağıdımı 5 puan artırsın diye yalvarıyor olacaktım. "bu parayı yardım olarak vermiyorsun, bu parayla özgürlüğünü satın alıyorsun" dedim. Sonra hocayı çıldırtan bir yavaşlıkla ama kendimden emin bir şekilde doğrularak çıktım ve kapıyı ardımdan çarptım.
işler beklenildiği ve olması gerektiği gibi gitti. hoca dersini almış, harfiyen uyguluyordu. Hoca nuran'ın tez danışmanlığından ayrıldı. Nuran'ı başka bir hocaya asistan yaptılar. 130 Bin TL'yi teslim aldık. 110 Bin TL'si ile Nuran'a üniversiteye yakın mütevazi bir ev aldık. Artık ailesine bakma baskısını daha az hissedecekti. 20 Bin TL'si çeşitli masraflara, bakım ve onarıma ve eşyalara gitti. nuran'ın raporlu olduğu 1 haftalık süreçte başlayan yakınlığımız gittikçe arttı. Adını koymamıştık ama beraber olmaktan mutluyduk. Ben de hayatımda ilk güvenilen ve iyi biri olduğumu hissediyordum. Yaptıklarımla gurur duyuyordum.
Ama bazen Dinsizin hakkından imansız gelir derler ya işte o imansız ben olduğumu hatta Hoca kötüyse kendimin şeytanın ta kendisi olduğum düşünüyordum. Böyle düşündüğüm zamanlarda hocaya hırsımın henüz geçmediğini anladım. Okulda ara ara koridorda karşılaştığımızda, daha doğrusu o beni görsün diye onun karşısına çıktığım zamanlarda onun kanının çekildiğini, yüzünün bembeyaz olduğunu, panikle yolunu değiştirdiğini görmek bana zevk veren küçük oyunum olmuştu. Dönem dönem yaşattığım bu sancılar da beni kesmez olmuştu. Bir gün hocanın yanında lise üniformalı bir kız olduğu halde merdivenlerden indiğini gördüm. Yanına gittim. "Hocam nasılsınız?" dedim "iyiyim" derken tedirgindi. Kıza doğru baktığımı görünce "kızım ayla" diye açıklamak zorunda hissetti. Ayla'nın gözlerinden gözlerimi ayırmadan "hocam çok güzel bir kızınız varmış" dedim. Ayla Kendinden büyük bir erkek tarafından beğenilen liseli kız tepkisi verdi. Hoşuna gitmişti. Hoca ise kızına gülümsememle büyük bir huzursuzluk duydu.