elimde duran kitaba göz ucuyla bakmaya başladı her zaman saçlarını kısacık kestirip ortalıkta izne gelmiş asker gibi gezinen kısa boylu arkadaşım. aslında kendisi ile pek sohbetimiz olmamasına karşın bir şeyler sormaya niyetleniyordu zira toplumumuzda kitap okuyan adam'a yaklaşıp ''ben okumuyorum ama haberdarım o kitapta bahsedilenlerden'' havası oluşturmak kültür göstergesiydi, kitabı işaret ederek lafa girdi;
-kimin kitabı??
+mustafa armağan'ın.
-neyden bahsediyor??
+cumhuriyet döneminde de aksaklıklar olduğundan.
-ne biliyormuş, o dönemde mi yaşamış????
+???
-ortam bunlara kaldı işte vs....
sadece bir kelimesiyle bütün tarih ilmini yıkmıştı karşımda duran kişi. o dönemde yaşamayan kimse dönem hakkında bir şeyler yazamazdı ona göre... kendisi de cumhuriyet döneminde yaşamamış olmasına karşın o dönem hakkında ufacık bir şüpheye düşmeyecek kadar emin olmasına şaşırdım. ''tarih ilmi zaten araştırıp yazılır yaşayıp yazılmaz'' demedim, gerek duymadım. zira ona göre boştu bu kitap. sessiz kalmamdan cesaret almış olacak ki mağrur şekilde yanımdan ayrıldı. o bir alimdi bense cahil...
***
eskiden hacivatla karagöz vardı, bilir misin??? hani ikili atışma şeklinde oyunlar oynarlardı. ikisi de çalışkan, bilgiliydi karakterlerdi. işleri kendi becerileri, zekalarıyla yürürtürlerdi lakin televizyonun ülkemize gelmesiyle hacivat ve karagöz popülerliğini zamanla kaybetti...
akabinde kemal sunal geldi ekranlarımıza, içten candan bir insandı. sevdi toplum, bağrına bastı orta oyunun yerini orta direk şabanlar aldı...
şaban'ın filmleri şans üzerine kuruluydu. şaban boş boş oturur ya şans eseri işi yürür ya düşmanına kamyon çarpardı. hiç bir film'de şaban karakteri bir iş için uğraş vermemiş, en fazla başlık parası biriktirmek için çalışmış akabinde de aslında çalışmasına gerek olmadığını görmüş hasbelkader(havadan para yağmıştır, tokatçı olmuştur)gelen paranın keyfini sürmüştür.
bizim toplumumuzun yapısına etkisi olmuştur halkın sevdiği film-oyun karakterlerinin. türk halkı eskiden hacivat, karagöz gibi çalışkan iken kemal sunal'la birlikte kısa yoldan köşeyi dönme hesapları yapan, halletmesi gereken bir iş-sorun olduğu zaman kendisi boş boş otururken işin şans eseri düzelmesini bekleyen bir yapıya sahip olmaya başladı.
***
bir türk geleneği olarak televizyon hayatımızda çocuğumuzdan çok yer tutuyor artık. komşusuna selam vermeyen bizler dizilerde iki komşunun arası bozulup birbirlerinden selam sabahı kesince onlara acımaya-üzülmeye başladık???
toplum ''vizyonun ne'' diye sorunca televizyondan bahseden adamlarla doldu. hepimiz muhteşem yüzyılla tarih öğreniyor, kurtlar vadisiyle derin devlet hakkında bilgileniyoruz, hepimiz basit yollardan zengin olma hayalleri kuruyor, köşeyi dönüyoruz. hiçbirimiz televizyon karşısında kendimizi gerçekleştirmekten başka şeylere vakit bulamıyoruz.