imkansızlığıyla insanı yıkan, ama arada bir nereden geldiği bilinmeyen ümitlerle insanı gülümsetebilen, zaman zaman "acaba be?" dedirtebilmiş durumdur bu. boş dersin birinde öğretmenler odasının önündeki koltuklarda oturup sohbet ederken beyaz parmaklarındaki yüzüğe takılır gözler; espriler, kahkahalar kesilir bir anda. ama ertesi gün dersiniz vardır ve "sana çok yakışıyor" dediğiniz takımını giymiştir, kocaman kocaman gülümsemektedir, her hafta aynı gün aynı takımın giyilmesini tesadüf olarak yorumlamak istemezsiniz. aynı şekilde derste yedi yüz kere göz göze gelmeler, kokuların birbirine karışabileceği bir yakınlık ve hata gibi görülen ama hayallerde çok farklı yorumlanan temaslar, çarpışmalar, okul çıkışı beraber yürümeler ve telefon konuşmaları da tesadüf değildir. yine de bütün bunlar hiçbir şeye yetmez, sadece egosunu tatmin eden, imkansızlığıyla keyif yaşatan bir flört olursunuz onun için, yıllar geçip de kadın statüsünde karşısına çıktığınızda gözlerinizin içine bile bakamaz, hayallerinizi gerçekleştirebileceğinize dair bir ürküntü gelmiştir çünkü üzerine. dakika başı karısından bahseder durur. o "tesadüfi" temaslar da yoktur artık. gözlerinin altı da çökmüştür zaten. sadece günlüğünüzü açıp nostalji fırtınasına yakalandığınızda o saf aşkı ve heyecanı baştan yaşamak istersiniz, zaman içinde geri gidebilmeyi istersiniz. işte böyle bir şeydir öğretmene âşık olmak.