dört mısrada kocaman bir ömre sığdıramadığımız pişmanlıkları, bir çırpıda yüzümüze vuran bir ezginin günlüğü yorumudur.
çok şey anlatmaya çalışırken sessiz bir gidiş gibi koyar.
tüm gidişler gibi acıtır benliği,
iliklerine kadar titretir,
karartır biranda ''sol memenin altında ki cevahiri''.
bir yanda olmayanları düşündürürken,
öte yanda olan acılarınla koyun koyuna uyutur.
odana sızan kocaman güneş tanelerini bile loşlaştırır,
buğulaştırır gözünde kalan son feri.
her yerin karanlık olmasını istersin.
dinledikçe kimsenin seni görmesine tahammül edemez olursun,
git gide yalnızlığınla sevgili olursun...
şarkıya eşlik edip mutlu olmak varken dediğinde arkandaki tüm orkestra mutsuzluğa çalar.
en faşist duyguların bile seni toplumcu- gerçekçi düşünmeye zorlar.
bunca yokluk varken bu mutsuzluk da neyin nesi dersin ama sesini duyuramazsın,
diyeceklerin boğazında düğümlenir,
cümlelerin muhatapsızlıktan içinde şişer.
karın boşluğunda nakaratlar döndükçe acı cekersin.
acını sevmeye başlarsın...
acının rengi soğuk olur. üşütür seni ama asla sebebini bilemezsin bu acının...
acının rengi yoktur.
mutsuzluğun rengi o'nsuzluktur.
sarıldığın,
huzur bulduğun göğsü yumrukladığın için yarım kalan her şey boğazında düğümlenir.
son bir çırpınışla el atarsın kurtulmak için ama nefesin yetmeyecek..
yığılırsın olduğun yere.
dağılırsın...
bir daha kalkmamak için dua edersin.