adalet ve kalkınma partisini, uzlaşmacı olarak nitelerken konuyu birden cumhurbaşkanlığı seçimlerine getirmesiyle, neredeydik nerelere geldik eserini solo olarak icra etmiştir. kavram ile olay arasında nasıl bir bağlantı kurduğunu anlamakta zihinsel güçlük çektirmiştir. nasıl yani? sorusunu sordurtmuştur. olay silsilesi gözümüzün önünde cereyan etmese, hakikaten cumhurbaşkanı adayı, her kesimden görüş ve onay alınarak, toplumsal mutabakat sonucu belirlenmiştir diyebilirdik. başbakan, adayı açıkladığında; tbmm stadyumundaki maraton ve kale arkası adalet ve kalkınma partisi taraftar milletvekillerinin tezahüratları eşliğinde abdullah gül'ün şaşkın ve tereddütlü bakışlarını, bu gözler gördü. kendisi bile, kendi ismi üzerinde uzlaşıldığından bir haber gibiydi.
uzlaşmanın teğet bile geçmediği olayla, uzlaşmacı niteliğini tanımlamak acemilik olsa gerek. başka örnek olay mı yoktu, uzlaşmacılıklarını kanıtlamak için. şimdi düşünüyorum da benimde, aklıma hiç örnek olay gelmiyor. var olsa gerektir. bulamamı, balık hafızasına sahip olmama bağlayın.
ayrıca böyle davranarak, berhan şimşek'in eline koz vermiştir. o da fırsat bu fırsat çektikçe çekti, anayasadan girdi iç tüzükten çıktı. siyasette, söylediğin sözlerin elinde patlayıp patlamayacağını önceden görmek gerektiğini böylelikle görmüş olduk.
sayın türköne'nin, atasözlerini iplemiyorum mealinde konuşması ise başka bir oturumun konusu.