Gecenin bu saaatinde, bilgisayar başındayım... Berbat bir günden sonra, uzun zamandır yapmadığım bir şeye niyetliyim, sadece içimden geçenleri yazmak. Belki benden başka kimse anlam veremeyecek yazdıklarıma, "Gecenin bu saatinde neler saçmalamış bu kütük" diyecekler.
Desinler.
Her zaman düşündüğüm, nihilizme beni çeken bir şey var: Ya hayat sadece kötü bir şakaysa? Ya gerçekte hayat diye bir şey yoksa, sadece uzun bir ölüm varsa? Ya yaşamak ölmekse?
Üniversiteye başladığım dönemlerde bir gün, daha önceleri yaptığım kötü tercihleri düzeltmeye karar verdim. Doğduğumdan beri üzerimde olan duygusal zırhımı çıkarmaya, insanlarla aramdaki duvarları kaldırmaya, insanları gerçekten sevmeye, birkaç gerçek dostum dışında insanlara bağlanmaya...
Önceleri bağlanmak çok güzeldi, yeni dostlar edinebilmeye bir yoldu. Fakat son zamanlarda kendimi sürekli yanlış hissediyordum. Farkettim ki bu yolda yürüdükçe anladım zırhım yüzünden hissetmediğimi sırtıma vuran okları. Arkadaşların (!) önüme kurduğu bariyerleri duvarlarım yüzünden görmüyormuşum meğer, insanlar da sevmeye değmezmiş. Meğer hemen hemen tüm insanlar, kesin ölümlerini ulaştıracak "kahraman savaşçı"larını bekleyen zombilermiş, yaşamları aslında ölümleriymiş...
Artık söylüyorum sözlerimi:
Ne zaman ki bir adam yalan söyler,
işte o vakit dünyanın bir parçası cinayete kurban gider.
Bunların hepsi; hepsi solgun ölümler
ki insanlar bunları kendi yaşamları saymakta beis görmezler.
Tüm bunlara tanıklık etmeye dayanamıyorum daha fazla,