hud suresi

entry16 galeri video2
    2.
  1. Kuran, islam inancına göre Allahın sözü kabul edilir. islam inancına göre Allah, Cebrail adlı bir melek vasıtasıyla kendi sözlerini Muhammed'e iletir. Muhammed ise vahiy katipleri adı verilen kişilere "tanrı" vahiylerini yazdırtır.

    Kuran'ın geneli incelendiğinde hitap dilinin "ben" veya "biz" zamiri olduğu göze çarpar. Oysa Kuran eğer tanrı sözü ise sürekli "ben" zamiri kullanılmalıydı. Örneğin ....yaptık şeklinde cümleler değil de ....yaptım şeklinde cümleler kurulmalıydı. "Biz" zamirinin kullanılması tanrının tekliği ve güçlülüğü, her şeye yeterliği, konusunda şüpheler uyandırmaktadır. Çünkü her ne kadar "biz" denilerek tanrının kendisiyle birlikte melekleri de kastettiği iddia edilse de "Melekler olmasa tanrı bunları yapamaz mıydı? Neden meleklere ihtiyaç duydu?" gibi sorular yanıtsız kalmakta, pek çok konuda olduğu gibi bu sorunun yanıtı da "tanrının takdiri" ne bırakılmaktadır.

    Aslında bu makaledeki esas konumuz yukarıda ele alınandan çok daha düşündürücü: Muhammedin ağzından çıkan ayetler!

    11. Hud Suresi, 2. ayet:

    "Bu Kitap Allah'tan başkasına ibadet etmemeniz için indirildi. Kuşkusuz, ben size O'ndan gelen bir uyarıcı ve müjdeciyim."

    Açık şekilde görülmektedir ki bu ayette konuşan Muhammeddir. Bir gaf yaparak ayeti kendi dilinden yazdırtmıştır. Bu gafı farkeden ama örtmeye çalışan kimi mealciler (Kuran'ı Türkçeye çeviren yazarlar), ayetin orijinalinde bulunmayan "de ki" sözcüğünü meale parantez içinde monte etmektedirler. Sitemizde de bulunan bir Kuran mealinde (islami bir siteden alınmıştır) meal şu şekilde geçmektedir:

    (De ki: Bu Kitap) "Allah'tan başkasına ibadet etmemeniz için (indirildi). Şüphesiz ki ben, onun tarafından size (gönderilmiş) bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.

    Kuran meali kitaplarında parantez içinde yazılan kelimeler, "Bu sözcükler Kuranın orijinalinde yok ama biz siz daha iyi anlayasınız diye bunu yazdık" anlamına gelmektedir. Yukarıdaki mealde de ayetteki çarpıklık örtülmek istenerek orijinalde bulunmayan "de ki" sözcüğü parantez içinde eklenmiştir.

    Toplam yedi ayetten ibaret olan Fatiha Suresi' de aynı mahiyettedir:

    1. Rahmân ve rahîm olan Allah'ın adıyla.
    2. Hamd (övme ve övülme), âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.
    3. O, rahmândır ve rahîmdir.
    4. Ceza gününün mâlikidir.
    5. (Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız.
    6. Bize doğru yolu göster.
    7. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!

    Gene pek açık görülmektedir ki ayetler Allahın dilinden yazılmamıştır. Allah, siz bana böyle dua edin de dememiştir. Fatiha Suresi'nde konuşan kişi belli ki bir insandır. O halde hitapda gaf yapılarak açık verilmiştir.

    Benzeri durum Zariyat Suresi' nin 50. ve 51. ayetlerinde de söz konusudur:

    50-"O halde hemen Allah'a kaçın; haberiniz olsun ki, ben size ondan gelen açık bir uyarıcıyım.
    51-Allah'la beraber başka bir tanrı uydurmayın; haberiniz olsun ki ben size ondan gelen açık bir uyarıcıyım.

    Pek açıktır ki bu Kuran ayetlerinde konuşan Allah değil Muhammedin kendisidir.

    Peki o dönemlerde bunları farkedenler yok muydu? Neden Muhammed'e inandılar?

    Birincisi o dönemde okuma-yazma oranı o kadar düşüktü ki bu ayetleri inceleyeyebilecek insan sayısı çok azdı.

    ikincisi, bu ve benzeri çarpıklıkları farkedip dile getirilenler kafirlikle, münafıklıkla, zındıklıkla suçlanıp aşağılanıyordu. Hatta Muhammedi sadece eleştirmekle kalan şair Ka'b Bin Eşref gibiler bile bunu canları ile ödemiştir. Dolayısıyla gerçeği söylemek çok tehlikeliydi.

    kaynak:turandursun.com
    5 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük