öncelikle belirteyim uzun bir yazıdır, gereksiz işlere harcayacak bol bol boş vaktiniz yoksa okumaya değmez.
insan ruhunun yıllardır çözemediğim ender işleyişlerinden bir tanesidir bu. mantıksal olarak kazanacak tarafın güçlü ve potansiyel muzafferliğini bir kenara bırakmak, kaybeden ve aciz tarafın yeniden dirilişini görmek istemek için hasta olmak lazım zannımca. ama bunca yıllık hastayım halen aklımın işleyişini çözebilmiş değilim.
bu acımadan çok öte bir duygu. daha çok kendini ezilen tarafın yerine koyma ve o anki psikoloji ile kazanan taraftan nefret etme olabilir. ilginç. pek çok kez farkında olmadan bu davranışı yaptığıma şahit oldum.
örneğin beni ilgilendirmeyen bir maç izliyorumdur. atıyorum osasuna - deportivo lig maçı. zap yaparken denk gelmişimdir biraz bakarım. deportivo bastırıyordur, golü bulmakta da gecikmez. 2. golü de bulunca iyice rahatlayan deportivo'ya uyuz olmaya başlarım. bu rahat tavırları karşısında osasuna'lı oyuncuların çabasını takdir eder, "ulan 2 gol atsalar deportivo ne göt olur ha" diye dua ederim. nitekim çabalar sonuç verir goller peşpeşe gelir 3-2 osasuna öne geçer, deportivo ne olduğunu şaşırır.
beni bir görseniz. alakasız bir ligin takip etmediğim maçında resmen osasuna taraftarı olur çıkarım. coşarım sevinirim. işte ne olursa ondan sonra olur. maça dönüp biraz yatışınca aslında deportivo'nun da epey emek harcadığını farkederim. biraz zaman sonra da osasuna'nın vakit geçirmeye yönelik yavaş hareketlerine sinir olur "oynasana ulan şerefsiz" diye kızarım. maçın sonuna doğru da bir bakmışım ki "deportivo gol atsın allahım, başka bir şey istemiyorum. güldürme şu haysiyetsiz osasuna piçlerini" demişim.
(stop)
ulan ben o ruh haline nasıl geldim. az önce osasuna'ya tezahürat yapıyor, halay çekiyordum. ne değişti?
roller değişti.
ezilen takım ezene dönüşünce otomatikman taraf değiştirdim.
başka bir örnekle anlatayım.
geyik gençlik dizisine denk gelmişimdir. dawson s creek olsun gilmore girls olsun bu kategoriye girer. ikisinde de kevaşe bir kızın etrafında dönen erkek teması işlenir. işte bu dizilerde sessiz, sakin ya da serseri, güvenilmez tipteki kazanma şansı daha az olan elemanlar benim favorimdir. nedense esas kızı bunlar alsın isterim. zaten seri boyunca hırpalanan bu delikanlılar bana daha sempatik gelir.
yalnız ne zaman ki isteğim gerçekleşir, bu dallamalar amacına ulaşır, kenara atılan zeki, güvenilir ve her daim yardıma hazır bulunmuş olan zavallı gence karşı içimde bir acıma yükselmeye başlar. gerisi malum.
aslında örnekleri çoğaltmak mümkün.
- gerilerden, dış kulvardan gelen at birinci olsun istemek.
- fakir ama mağrur delikanlı, fabrikacı babanın ağzına sıçsın istemek.
gibi...
bir dönem aklıma çok taktığım, herhalde bende ruhsal bir anormallik var diye düşündüğüm bu konu hakkında milletimin de benim gibi olduğunu görünce biraz rahatladım.
misal; doğuş. ezilen, ağlak, serseri moduyla türk halkının gönlünde taht kuran bu eleman 1-2 albüm boyunca göklere çıkarıldı. ama ne zaman ki kliplerinde karıyla kızla yılan gibi dansetmeye başladı, halkım desteğini çekti, başka semalara yöneldi. "ben anadolu'nun bağrından koptum, yıkılmadım ayaktayım" tripleri de her dönem prim yapanlar arasında.
o zaman neymiş ezilen tarafı tutmak insanın doğasında varmış.