Konusu, geçmiş kültürler hakkında, geride bıraktıkları maddî kalıntıları sistemli bir biçimde araştırarak ve yorumlayarak bilgi edinmek olan bilgi alanı. Arkeoloji, diğer bazı alanlarla, özellikle de Eski Çağ tarihi, sanat tarihi, dilbilim, insanbilim, nümismatik ve eski yazıtlar bilimiyle (epigrafi) sıkı ilişkileri olan bir daldır. Radyoaktif yaş belirleme yöntemleri de kullanan arkeolojinin ilgi alanı, Pompei gibi eski kentlerden, balta sapları, çömlek ve kumaş parçaları ve kemikler gibi görece daha basit konulara dek uzanır. Arkeolojinin karşılaştığı en büyük güçlüklerden biri de, bulunan kalıntıların ve onları bırakmış insanların yaşamlarının yeniden tasarımlanmasıdır. Bunun doğru bir biçimde yapılabilmesi için, söz konusu uygarlıkların ekonomilerinin hangi temel etkinlik üzerine kurulduğu, teknolojilerinin hangi aşamada olduğu, tapınma biçimleri, konuştukları dil, hangi topluluklarla ilişki içinde bulundukları ve gerilemelerinin nedenleri gibi soruların cevaplanması gerekir. Genç bir bilgi alanı sayılan arkeoloji, akademik bir disiplin olarak 19. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıktı. 18. yüzyıla kadar, eski kültürlerin sanat yapıtları büyük ölçüde göz ardı ediliyor ve değerlendirilmiyordu. Rönesansla birlikte gelişen Roma ve Yunan hayranlığı, alışılmamış ve güzel olan ögelerde yoğunlaştı. italya ve Akdeniz kıyılarında eski yapıtlar toplayan gezginler, geçmişin anlaşılmasında çok önemli olabilecek birçok kalıntıyı, bu gerekçeyle değersiz saydılar ve yıkıp bozdular. 1764 yılında, Alman sanat tarihçisi J. Joachim Winckelmann, Eski Sanatın Tarihi adlı yapıtını yayımladı. Winckelmannın Yunan kültürü karşısındaki coşkusu ve Yunan sanatı hakkında Roma kaynaklarına dayanarak yaptığı açıklamalar, 18. yüzyılda klasik antikite üzerine yoğunlaşmış ilgi açısından oldukça önemliydi. Bu ilgi, Herculaneumda (1738-1765) ve Pompeide (1784) yapılan kazılarla zaten canlanmıştı. Aynı zamanda Romada da araştırmalar sürdürülüyordu. 18. yüzyıl, arkeoloji açısından çok önemli bir keşifle sonuçlandı: Mısırdaki St. Julien kalesini onarmakta olan I. Napoleonun askerleri, Rozet Taşını buldular. Üzerinde iki dilde, üç değişik el yazısıyla kazınmış yazıtlar bulunan taş, Mısır hiyeroglifinin yorumlanmasının yolunu açtı. 1803-1812 yılları arasında Lord Elgin, Parthenonun frizlerindeki mermer heykelleri buldu. Rozet Taşı ve Elgin mermerleri, şimdi Londradaki British Museumdadır. 19. yüzyıl sonunda, Alman arkeoloğu Heinrich Schliemann, eski Troyanın kalıntılarını keşfetti, Mikendeki kalenin çevresinde bulunan sarayı ve aynı yerdeki işlemelerle süslü mezar taşlarını ortaya çıkardı. Schliemann, Miken uygarlığına ait bu kalıntıları, Homerosun destanlarındaki yerler ve olaylarla özdeşleştirerek temel bir hata yaptıysa da çalışmaları, bu uygarlık hakkında bir dizi önemli keşfin yolunu açtı. ingiliz arkeoloğu Sir Arthur Evans 1899′da Knossosda kral Minosun sarayının kalıntılarını buldu. Evans aynı zamanda, Yunancanın eski biçimlerini kapsayan birçok resimli elyazmasını da ortaya çıkardı. Bilinen en eski uygarlıklar olan Sümer ve Akad uygarlıklarına ait çalışmalar, Sir Leonard Woolley ve diğer arkeologların çabalarıyla hız kazandı. Eski Mısır sanatının birçok zengin örneğinin bulunduğu Tutankamonun mezarı 1922′de Howard Carter tarafından keşfedildi. Bütün bu arkeolojik çalışmalara ek olarak Amerika kıtasında Maya, inka, Aztek uygarlıkları üzerine çalışmalar yapıldı. Anadoluda ilk kazı, H. Schliemann tarafından başlatıldı. Bilimsel yöntemlerden oldukça uzak olan bu çalışma, I.V. Dörpfeld tarafından daha sistematik bir biçimde sürdürüldü. Bergama, Milet, Didima, Efes ve Sardeste Almanlar ve Amerikalılarca önemli sonuçlar veren kazılar yapıldı. Anadoluda kazılar yapan arkeolog E. Chantre, Hitit uygarlığı üzerinde çalışmalarda bulundu. istanbul müzeleri adına çalışan arkeologlar Makrildi ve Winkckler, Boğazköydeki Hitit arşivini buldular. I. Dünya Savaşından sonra daha sistematik bir hâle gelen kazılar, Kültepe, Alişar ve Boğazköydeki çalışmalarla sürdürüldü. Özellikle Osman Hamdi Bey, kazıların düzenli yürütülmesi için çaba gösterdi. Cumhuriyet döneminde ise, H. Z. Koşay ve R. O. Arık, Ahlatlıbel, Göllüdağ ve Karalarda kazı çalışmalarına başladılar. Son yıllarda, Pennsylvania Üniversitesi adına Prof. G. Bassın yönetiminde Bodrumda yapılan deniz altı arkeoloji araştırmaları sonucunda birçok batık çıkartıldı.