Uzun uzadıya bir zamandan sonra bilimsel ve analitik verilere dayanmayan; kaynağı yüzde 100 kaba etim olan yeni bir tespitçikle karşınızdayım.. Konumuz kapitalizmin ademoğlu bünyesinde ateşli bir şekilde zuhur etmesi..
Genç, üniversiteden mezun olduktan sonra fellik fellik; hatta feryat figan iş aramaya koyulur. Konu komşu akraba herkes seferber olur, herkes tanındıklarını devreye sokarak gencimize iş aramaya baş koyar. Gencimiz sıradan bir masabaşı iş bularak kapitalizm kapısını aralayarak içeriye doğru sürüklenlenmeye başlar. işte orada onun filmi 365 günün her saatinde gösterime girmiş olur.. Film galasının yapılacağı tarih gencin ağzından şu şekilde kelimelere dökülür: ANNE iŞ BULDUM!
Gencimiz işteki 30 günü boyunca şikayet eder. Mobbing, türkçe karşılığıyla duygusal tacizden muzdarip hale gelir. 30 günün sonunda ise aldığı ilk maaşı, 30 gün boyunca günün yaklaşık 10 saati köle gibi çalışmasını, iş ortamındaki saray entrikalarını bir kalemde siler; unutur.. Para, artık ona reçel yoğunluğundaki akışkan şerbet misali tatlı mı tatlı gelmeye başlamıştır.. iş ortamındaki stres ve huzursuzluğun silüeti ATM'den çkan bir tomar paranın üzerine yansımıştır.. O paradan kurtularak mutlu olma güdüleri depreşir.. Bu, sistemin doğurduğu sahte amaçlardan yalnızca bir tanesidir..
Aynılaşmasyon Süreci!`
`
Kargalar içindeki kırgın ve çekingen kumru misali iş hayatına giren yeniyetme üniversite mezunu genç, maaşını almasıyla beraber içindeki tüketim hayvanını da aktif hale geçirmiştir. Türk genci, maaşını aldığında satın aldığı ilk ürün afilli bir cep telefonu olur.. Hadi benim de bir blackberry'm, iphone'um olsun der.. Ama ne amaçla aldığını tam olarak bilmez, sadece alır ve mutlu olur.. Gencin o kadar paraya sahip olması demek; diğer insanlar gibi olması; yani aynılaşmasyon sürecine girmesi demek anlamına girmesi demektir..
`Çalışmak için yaşamak!
`
insanlar işe girdiklerinde bir anda ruhu donar, kararır.. Haftanın 6 günü, günde 10 saat çalışması demek, sabah kalkıp işe gitmek, gece eve gelip uyuması demek olur.. Sadece nefes almak demektir artık o kişi için hayat.. Gezip tozmak, zihin bomboşken, bir şey düşünmeden sabah kalkıp tavana uzun uzun boş boş bakma devri gencimiz için son bulmuştur. Mutlu olabileceği tek şey 30 gün boyunca hayvan çalışması sonunda aldığı parayı bir an önce yemek ve huzura ermektir.
"Telefon aldım çok güzel, bilgisayar aldım süper; param bitti çok kötü :( Ne yapacağım?"
Gencin kredi kartıyla imtihanı işte bu noktada başlar.. Kapitalizmin askerleri olarak sayabileceğimiz bankalar, genci daha 'mutlu' etmek için çalışmalara başlar.. Parası biten iş hayatında yeri giren 'farkında olmayan' kapitalist birey(!)imiz, hemen bir bankaya gider ve kendine bin lira limitli bir kart çıkartır. Parası bitse de mutlu olmaya devam etmesi için bu gereklidir; daha doğrusu gerekliymiş gibi bilinçaltına yerleştirilmiştir.. Sadece pahalı olduğu için alınan ürünler, etraftaki diğer çakma bireylere 'ben de sizin gibiyim!' mesajı vermek için imgesel öğeler taşıyan alışverişler başlamıştır.. iş ortamındaki entrikalara o da girmeye başlar. Sigara molalarında o da milleti çekiştirmeye başlar.. Kahvesiz duramaz, telefonuna dakikada bir bakmak zorundadır, erkekse pahalı bir saat; bayansa pahalı bir çanta almak zorundadır.
"Bunlar beni tiksindiriyor!"
Bu tip şeyleri gördükçe o kadar tiksiniyor ve her yerden kaçma isteği içimde doğuyor. Mide bulandırıcı, yavşaklaşmasyon sürecindeki insanları gördükçe bu düzene daha çok lanet ediyorum.. Ama biliyorum eğer onlar gibi olmak istemezsem elimde şarabımla şaç sakal bir olmuş toplumdan dışlanmış bir biçimde kendimi bankta yatar halde bulacağım.. O halde içim sızlayarak şu realiteyi söylemeye gerek duyuyorum: Öğrenciliğim boyunca "lanet olsun sana kapitalist göt veren düzen!" iş hayatına girdikten sonra ise "çok yaşa kapitalizm.."