kibrit kağıdı, gazoz kapağı ve misketlerle oynanan oyunlar şimdiki kadar şatafatlı olmasa da içinde kendi emeğimiz, kendi yaratıcılığımız olduğundan fevkalade keyifliydi. kuralları siz koyardınız. şimdiki bilgisayar oyunlarındaki gibi başkalarının koymuş olduğu düzene uymak gibi bir zorunluluğunuz yoktu. arkadaşlar arasında anlaşılır, oyunun şekli belirlenir, oynanır, kazanan da kaybeden de mutlu olurdu.
mahallenin yaşça biraz büyükçe olan çocuğu hakem edasıyla bütün oyunlara müdahele eder, arayı bulurdu. bu kişiler idoldü bizim için. çünkü onların bir sürü misketi, bilyeli arabaları ve boylarının iki katı uçurtmaları vardı. hep onun gibi olmaya özenirdik.
bisikleti olan çocuklar kesme taş döşeli sokaklarda tıngır mıngır giderken bisikleti olmayan çocukları bir hüzün kaplardı. herkesin yoktu tabi bisikleti. o zamanlar öyle vitesli bisikletler falan da yoktu. yokuşa geldiğinizde üzerinden inip bmx tipi bisikletinizi yukarı kadar yanınızda iteklemek zorundaydınız.
o yılların en önemli olayları da seçimlerdi bizim için. lakin o zamanın çocuklarının siyasete meyilli olduğundan değildi bu ilgi. seçim arabalarından dağıtılan envai çeşit promosyon ürünü alabilmek çok eğlenceli gelirdi. bir de havai fişeğin olmadığı memleketimde helikopterlerden atılan propaganda kağıtları, havai fişek tadında olağanüstü bir görsel şölendi bizim için. ağzımız açık kağıtların yayılarak aşağıya inmesini izler, sonra en çok kim toplayacak diye yarış yapardık. ne kağıtta yazılan partiyi bilirdik ne de daha sonra kimin seçildiğini. hayat oyundan ibaretti.
bizim bahçeli müstakil bir evimiz vardı. her tarafı çiçeklerle dolu olan bahçemizde oynardık arkadaşlarla. bu bahçede kendi kendime tahtaları birleştirip helikopter yapmayı, plastik sepetin üserine birkaç tane poşet bağlayıp balon yapıp uçmayı bile hayal etmişliğim vardır*. o zamanlar apartmanda yaşamak isterdim hep. matah birşey sanırdım apartmanda yaşamayı. oysa ne güzelmiş öyle yaşamak. elden gidenlere üzülüyorum şimdi.