Einsteindan sonra dünyadaki en parlak teorik fizikçi olarak kabul edilen Stephen Hawking, 70li yılların ortalarından itibaren hız kazandırdığı kozmoloji çalışmalarıyla bugün alanındaki en önemli isim haline geldi. 1988de yayımlanan, sağlık masraflarını karşılamak için yazdığı Zamanın Kısa Tarihi: Büyük Patlamadan Karadeliklere adlı popüler bilim kitabıyla, dışarıdan çok zor gibi görünen kozmolojinin bir anda milyonlarca insan tarafından takip edilmesine ve anlaşılmasına yardım etti.
Cambridge Üniversitesi bünyesinde çalışmalarına devam eden Hawkingin evrenin oluşumunun bilimsel gerçekliklerle açıklanması gerektiği konusundaki düşünceleri, onun zaman zaman ateist bir bilim adamı olarak tanınmasına neden olmuştur. Halbuki her bilim adamı gibi Hawkingin de bilimsel bir sorumluluk taşıdığı ve bilimsel çalışmaların kavramsal ayrımları ve bilimin temel ilkelerini dikkate alarak bu alanda çalışmalar yaptığı bazen unutulmaktadır. Çünkü evrenin oluşumunu incelerken teolojiyi ve manevi motivasyonları dışarıda bırakarak aklı merkeze almak bilimsel sorumluluk taşıyan bir tavırdır. Çünkü deney ve gözlemlerle yapılan araştırmalarda Tanrı kavramını bu sürece dahil etmek, bilimin maddi gerçekliğe dair vereceği cevapların güvenirliğini olumsuz yönde etkileyebilir. Buna göre toplumun Tanrının varlığı ve yokluğu konusunda ikna olma ihtiyacı, bilim adamları tarafından karşılanacak bir moral olmamalıdır. Hatta din ile bilimi iki karşıt kutup olarak görmek bile bu bağlamda yanlış bir tutumdur. Bu sebeple Hawkingin gazeteci Ayşegül Ekinciye verdiği röportajdaki, Evrenin oluşumu bilimin gerçekliğine dayanır. Ama bu, Bilim Kurallarını koyan (onları da yaratan) bir Tanrı olmadığı anlamına gelmez. Açıklamasını, Hawking Tanrının varlığını kabul etti olarak okumak en fazla bu konuda ikna olmaya ihtiyaç duyan ruhun manevi eksikliğine tekabül eder. Hawking ise basit bir biçimde, akıl yoluyla ulaşılacak gerçekliklerin de bir sınırı olduğunun altını çizmiştir. Bir ilahiyatçı olmayan Hawkingin, bilimin ulaştığı nesnel değerlerin de üstünde nesnel bir değer sisteminin olduğunu belirtmesi ne Tanrının varlığı ne de yokluğu anlamına gelir ki rasyonel akıl da bu hassas dengenin bu şekilde ele alınmasını gerektirir. Hawkingin kendinden hiç beklenmeyecek bir açıklama yaparak bu dengeye Tanrı kavramını da eklemiş olmasını en fazla, tutucu bir yanı da olan bilimin, son yıllardaki CERN çalışmalarıyla birlikte ulaşılan bulgular doğrultusunda yeni bir paradigma aramasına bağlamak daha sağlıklı bir yaklaşım olabilir.