çocuğunu her anne-baba sever, ona zarar verebilecek dış etkilerden korur ve kusurlarını hoşgörür. bu, doğanın; neslin sağlıklı bir şekilde devamı için gerekli görüp koyduğu, belki de en önemli kurallar bütünüdür. hal böyle iken, o anne-babanın koruyucu ve kollayıcı görevi üstlenmesini, çocuklarının ufak-tefek kusurlarını, şımarıklıklarını, kapris ve emrivakilerini de müsamaha ile karşılamalarını hoşgörmek gerek. bu demek değil ki kantarın topuzunu kaçırmalarına da göz yumulsun! kaçırırlarsa; ileride onlar yokken çocuklarının başına gelebilecekleri de bilmelerinde fayda olacaktır elbet!
"...insanlar benden hep kaçıyor. Küçük bir çocukken bile sokakta hep tek başıma oynardım. Ama eve döndüğümde hep annem vardı, onunla oynardım ben. Kaçmazdı o çünkü. Bir gün onun da kaçıp gidecek olduğu aklıma geliyor ansızın. Ağlamaya başlıyorum...
...babam ağladığımı görüyor; poşetten ekmek ve peyniri çıkartıp onlarla gözyaşlarımı siliyor. Belli etmek istemiyor ama o da ağlıyor. Babalar ağlamaz, ağlamamalı. Ağlasa da bilinmemeli..."
öykümüz özelinde; anne-babanın kaybedilmesinin erişkin çocukta ne büyük bir yalnızlık duygusuna neden olabileceği ve bunun da o çocuk üzerinde ne denli büyük bir ruhsal çöküntü yaratacağını, olası sonuçları ile gösterip başa dönerek, buna izin verilmemesinin gereği vurgulanmış. çocuğu aşırı korumacılık şemsiyesi altına alarak toplumdan enterne etmek yerine, onu kurtlar sofrasına donanımlı olarak hazırlamanın gereğine işaret edilmiş. bu, mesaj verme amacı güden öykü anlatım tekniklerinden ve oldukça sık kullanılanlarından biridir ki bu öyküde gerçekten etkileyici, masalsı bir üslup ile denenmiştir.
"...Sonra şu bulutun öbür ucunda birileri var. Onları duyar gibi oluyorum. Onları en çok geceleri duyuyorum; bir şeyler fısıldıyorlar sanki. Birden onları özlemeye başlıyorum. Dediklerini anlayamadan sessizliğe kaçıyorlar; sessizliğin tekin kalesinin tekinsiz mahzenlerine. Onlar susunca ben bağırıyorum, tekrar fısıldasınlar diye..."
yaşama ve zorluklarına hazırlanmadan, ayakları üzerinde durmayı öğrenemeden onlarsız kalmanın, kurtlar sofrasına düşmenin sıkıntısı ve zorluğudur yaşananlar.
"...O anda bir dal saplanıyor tam çenemin altına. Tam da annemin küçükken beni hep öptüğü yere. O anda çektiğim acı aklıma gelmiyor bile. "Annem görmez umarım, nasıl da üzülür yoksa." diyorum. Görmese de biliyordur gerçi; anneler herşeyi bilir. Küçükken ben, her şeyi anneme sorardım. Tanıdığım en zeki insandır annem..."
renkli bir rüya tadındaki fantastik öyküler, hele böylesi güzel ve gizem dolu bir anlatımla sunuluyorlarsa; inanılmaz bir motivasyon ile hatta bir süreliğine dünyadan koparak, soluksuz okunup bitirilirler.
- ellerine sağlık monkberry*, gerçekten 'özel birinin düşüşü' olmuş bu ama adı neden bu değil? takıldım şahsen buna ben.