ben bu yazıyı sana yazdım

entry31065 galeri video218
    15210.
  1. Bir çift küpeyi çok beğendim. Satın aldım. iki minicik yuvarlak, parlak. Göz alıcı. Işığa tuttuğumda rengarenk olduğu için sürekli güneşe çıktığım, saçlarımı sürekli topladığım. Daha çok parlasınlar, daha çok ışık saçsınlar diye.

    O küpeleri takmadığımda kendimi çirkin hissettim. Eksik hissettim. Yatarken bile canımı acıta acıta uyudum onlarla. Aynaya baktım sonra bir gün, etrafı kızarmıştı. Parça parça yaralar vardı. Umursamadım. Devam ettim takmaya. Yaralar büyümeye başladı. Tatlı bir kaşıntı hissi. Kaşımamak için tırnaklarımı kestim, parmaklarım vardı.

    Sonra, canımın yanması güzel parlaklıkların önüne geçti. Bir gece, yatarken çıkardım küpeleri, baş ucuma koydum. Sabah kalkıp, aynaya baktığımda mutsuzluğumu fark ettim. inadım ağır bastı, canımın değeri düştü, kulaklarım fedakarlık yaptı. Alerjim geçmişti belki de, yaralar iyileşmişti. En fazla birkaç gün.

    Dışarıdan böylesi güzel görünenler, tene değince neden can yakardı? Neden can yaktı?

    Bir çift küpe. Bir gün geldi, hiç takılmamak üzere en değerliler kutusuna konuldu. Artık akla geldiğinde, kalbe acı değdiğinde avuç içine alınıp okşanıyor. Ne eskisi gibi güneşe çıkıp parlıyor, ne tene değip can yakıyor.

    Şimdi düşünüyorum; bir çift pırlanta takılacak kulağa, elmas belki. Herhangi bir mağazadan alınan o gümüş bile olmayan küpeden katbekat gerçek, pahalı. Can yakmayacak, yara açmayacak. Ama yara açmazken tatlı tatlı da kaşınmayacak.

    Gün gelecek kulağımda pırlanta küpelerle, bir kutu içinde duran sahte küpelere bakacağım; bir olmamışlığın, olamamışlığın simgesi, neden sorusunun hiç verilemeyen cevabı; artık hiç parlamıyor, yara açmıyor, kanatmıyor.
    4 ...