söykü dergisi sayı 16 kapı

entry21 galeri
    13.
  1. gıcırtı | ahlaksiz ve sorumsuz

    bir erkek kuş bir dişi kuşa kur yapar önce. etrafında dolanır, renkli tüylerini kabartır, boynunu uzatarak o ana değin hiç çıkarmadığı sesler çıkartır. dişisinin peşisıra uçar, hangi yöne uçarsa artık... ve hangi dala konarsa o da o dala konar. aynı hareketler, aynı sesler. devam eder bir süre bu kur dönemi, dişisinin gönlünü çelene kadar. onun nesi farklıdır ki insandan? onun da bir canı, yüreği, erkekliği, içgüdüleri ve kişiliği vardır; tıpkı erkişi gibi.

    sevişirler; kendi meşreplerince. sonra yumurtlar dişi, kuluçkaya yatar, bir süre sonra doğar minicik yavrular. anne ve baba koruması olmasa, beslemeseler, büyütmese ve eğitmeseler, yaşamın zorluklarıyla baş etmeyi, ayakta kalmayı öğrenemeseler; ölür giderler elbet! tıpkı yeni doğmuş bebekler ve küçük çocuklar gibi. neleri farklıdır ki insanlardan?

    doğanın, neslin devamını sağlamaya yönelik olarak genlerine işlediği o müthiş görev bilinciyle, yeni nesilleri ayakta durabilene kadar korumak, kollamak ve eğitmektir; onlar için asl-olan. kuşlar ne zaman ki uçarlar yuvadan; işte! o an, farklılaşma başlar insanlarla.

    ataya saygı, yaşlı ana-babaya hürmet ve hizmet, aile fertlerinin nesiller boyu birbirlerine sadakatle bağlılık duygularını yaratan ise ahlaki değerlerdir ve vefa duygusu, bu değerlerin etkisi altında şekillenir. bu duygu, insanlar tarafından yaratılmış, geliştirilmiş ve içselleştirilmiştir. öylesine ilginç bir niteliğe sahiptir ki kişinin yalnızca yaşadığı çevreye karşı kendini vefakar bir evlat olarak kanıtlama mücadelesinde değil kendisini-kendine kanıtlama mücadelesinde de etkindir ve bu bağlamda onun eylemlerini şekillendirir.

    yaşam kimi zaman öyle sürprizler hazırlar ki insana; bu vefa duygusunun yarattığı sorumluluk bilinci yaşamını dilediğince kurgulamasına engel de olur. tıpkı öykü kahramanımız hasan gibi;

    "...her gün saat altıda uyanmış, her gün babasının altını değiştirmiş, her gün yüzündeki tiksintiyi saklamış, her gün babasını sabunlu süngerle temizlemiş, her gün babasına kahvaltısını ettirmiş ve her gün o banka veznesine ayaklarını sürüye sürüye gitmişti. babası ne kadar ısrar etse de onu bakımevlerinden herhangi birine bırakmamıştı. huzurevlerine güvenemiyor muydu? hayır. o sadece hayırlı ve iyi bir insan olmak istiyordu, babasına bakmayı kendisine görev biçmişti. bu görev bilinci onu iyiden iyiye yıpratmaya başlamıştı, ruhu aklıyla vicdanı arasına sıkışıp kalmıştı. neden çekiniyordu? mesele neydi? cehennemde yanmaktan mı korkuyordu? - hayır tanrıya inanmıyorum. el alem ne der diye mi düşünüyordu? - hayır zaten diğer insanlarla düzgün bir ilişkim hiçbir zaman olmadı. her sabah ama her sabah aynı vicdan muhasebeleriyle kendini sınamaktan bıkmıştı lakin aklına gelen bu düşüncelere bir türlü engel olamıyordu..."

    öykümüzde, hasan'ın yaşadığı sıkıntılar, zorlu yaşam mücadelesindeki gel-gitler, zaman zaman ortaya çıkan bıkkınlık hisleri, sevdiği kadını bu sorumluluklara ortak etmeye hakkı olup olmadığına dair düştüğü ikilemler, realist bir bakış açısıyla ve içtenlikle ifade edilmiş. öyküyü okurken, onun ne gibi sıkıntılar yaşadığını çok iyi algılayabiliyor hatta kendinizi rahatlıkla onun yerine koyabiliyorsunuz. duygu ve davranış tasvirleri çok başarılı. tahliller ise doyurucu nitelikte.

    diğer taraftan otoriter bir babanın felç olup oğlunun bakımına muhtaç hale düşmesi;

    "...hasan tek çocuğuydu, hayatla kalan tek bağlantısıydı ama ali, artık ona gerçekten yük olmaya başladığını düşünüyordu. hasan, elindekileri masanın üzerine bıraktıktan sonra açık kapıdan çıkıp içeriden temiz bezi ve sabunlu suyla iki adet süngeri getirdi. babasının bacaklarını iki yana açıp kirli bezini çıkardı, yüzündeki tiksintiyi saklamak için kafasını çevirdi-yine de ali o tiksintiyi anlamıştı- götürüp kirli bezi çöpe attı. tekrar içeriye gelip babasını tamamen soydu ve süngerlerden birini sabunlu suya batırıp tüm vücudunu özellikle de kıçını özenle silip temizledi, kuru süngerle de üzerinden geçti. sonra temiz bezini bağlayıp, temiz kıyafetlerini giydirdi..."

    felçli olmasına rağmen bir erkek bünyesine sahip olan ali'nin hissettikleri;

    "...altını değiştirirken insanlardaki tiksinti ifadesinden çok, yanında her şeyi yapabilme lüksüne sahip olduklarını düşünmeleri canını sıkıyordu. kadın eğilerek yatağı düzeltmeye başladığında, erkekliğini hatırladı, kanın kasıklarına doğru yol aldığını hissetti. - boşa kan pompalıyor kalp! utandı, daha az önce sağlam olsa bir şey yapmayacağını düşünüyordu şimdi ise kirli düşünceler beynini işgal ediyordu. her şeyi unutmuştu, bir zamanlar sahip olduğu bütün melekelerini unutmuştu. cinsellik de bunların başında geliyordu. insanlar ona baktığı an mutlaka aklından geçiriyordur bunu, peki o iş ne olacak diye? çünkü kendisi sapasağlamken bu durumda bir insan görse istemsizce bunu düşünüyordu. - ne kadar adice bir tutum! kadın kirli çarşafı çıkarıp, yatağa temiz çarşafları serdi. bir içeri gidiyordu, bir salona geliyordu. ali, ümitsizce ve utanarak kadına bakıyordu. istemsiz bir şekilde aklına cinsellik içeren hayaller geliyordu. bir umut işaret parmağını hareket ettirmeye çalıştı, yapamadı..."

    ve her şeye rağmen yaşama tutunma isteğiyle birlikte güzel bir tespit;

    "...başkası ali'nin yerinde olsa ölmeyi dilerdi lakin ali, böyle de olsa yaşamayı seviyordu. insanların tavırlarını, hali karşısındaki tutumlarını, gıcırdayan kapıyı, hasan'ın sorumluluğu karşısında ezildiğini izlemeyi ve daha birçok şeyi sevmiyordu hatta nefret ediyordu ama yine de nefes almayı, dünyada bulunmayı seviyordu, haftada bir bilemedin iki defa dışarı çıkartılmayı seviyordu. - ne tuhaf! insan şu halde bile yaşamaktan vazgeçemiyor..."

    ahlaksiz ve sorumsuz öyküsel kurgulamada oldukça başarılı fakat fiziki kurgulamada gözlediğim bazı küçük fakat yazdığı öyküyü daha başarılı kılmasına engel olan eksikliklerini de düzeltmesi gerektiğini düşünüyorum.

    örneğin;

    - başlangıç bölümündeki blok paragraf etkisini kırıp okuyucuyu biraz rahatlatmalı. o paragraf uygun yerlerden bölünerek rahatlıkla 4-5 paragraf haline getirilip okuyucuya nefes alma imkanı tanınabilirdi.

    - anlatım dilinde, 'yöresel ağız' kullanılmadığı sürece, bozuk sözcük kurumlarının yazım diline aktarılması tercih edilmemelidir. "içine ekmek de doğruym mu?", "yapim mi ben de bi kupon?" veya "hasan, kızma ama bi şey daha söyliycem." gibi ifadeler günlük konuşma dilinde bulunsalar dahi yazım dilinde kullanılmaları halinde öyküyü basitleştirici bir etki yaratılırlar ve bu nedenle yazım kurallarına uymaya azami ölçüde dikkat edilmelidir. kaldı ki öykümüzde olduğu gibi onu kaleme alan şahıs, kahramanlardan biri olmayıp üçüncü bir şahıs ise bu durum daha da göze çarpıcı bir hal alır.

    bu küçük ve düzeltilebilir eksiklikler dışında, gerek ele aldığı konunun önemi ve gerekse sade ve anlaşılır ifadeleri ile gıcırtı'nın başarılı bir öykü olduğunu düşünüyorum.
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük