Biraz uzun ama, okumanızı tavsiye ederim. Almanyada yaşıyorum ve benim ilk aşkım21 yaşımda başladı sözlük.
Evet inanmayacaksın belki ama ben o yaşıma kadar kendimi hep ilk aşkıma diye sakladım. Halbuki o zamana kadar çok fırsatım olmuştu. Teklif edenler çok olmuştu. Almanyada yaşıyorum. Lisede sınıfımız 30 öğrenciden oluşuyordu. 8 erkek, geri kalan kız. Bu kızlar arasında rus, polan alman, bilumum milletlerden kız vardı.
Koca okulda benden başka türk olmadığından bana başka gözle bakıyorlar, herkes tarafından ayrı seviliyordum.
işte bu yüzdendirki sınıfın yarısı bana bayılıyordu. Ben ise (şimdi çok pişmanım) kendimi ileride gerçekten seveceğim kişiye adamıştım (o zamanları yoktu gerçi kimse).
Her neyse yıllar yılları kovaladı ve 21 yaşımda onu gördüm. Adı Mürvet' di ve benden 1 yaş küçüktü. Bu kız benim oturduğum şehrin 50 km uzağında kalan Duisburg diye bir şehirde yaşıyordu. Okadar deli gibi araştırmalar yaptımki sözlük, kaldığı adresi, telefon numarasını vs buldum. Bir gece (çok iyi hatırlıyorum kış 2009, o sene Avrupa en soğuk kışı yaşıyordu) çantamı sırtıma aldım, ve trene binip gece yarısı Duisburga doğru yola çıktım. Çantada 3 4 redbull (uyuya kalmamak için), tüm sokakta bulunan evlerin posta kutusuna atmak için yeterli miktarda, içinde şiirler yazan ve sadece Mürvetin anlayabileceği bir isim ile imzalanmış şiir kağıtları (herkese dağıtmamın nedeni, kimse şiirlerin mürvete atıldığını anlamasın, kızın başını yakmayım, bu yüzden bütün sokağa dağıtayım düşüncesindeydim).
ayrıca çantada çocukların sokakları çizdikleri renkli tebeşirler vardı. Herneyse gece 1 gibi vardım kapıya. Sokaklar bomboş ve ben tirtir titriyorum. Arka arkaya yaktığım sigaralarda ısıtmıyor içimi. Karşı apartmanın önüne geçtim oturdum. Belli bir süre sonra, tabi herşeyden habersiz perdeyi aralayıp dışarı bakınca beni gördü. Napacağını şaşırdı. Bir perdenin arkasından bakıyor, bir hafif aralıyor, diğer yandan mesaj atıyor "git burdan, gören olacak" diye. Belli bir süre sonra baktım artık perdeyi aralayan yok, dedim bu kesin uyudu. Aldım elime renkli tebeşirleri ve sokağı baştan aşağı boyadım sözlük.
Bildiğin 500 metlerik caddeyi kalplerle süsledim sözlük-arkadaşlarım. Tek isteğim sabaha kadar yağmurun veya karın yağmaması. Saat 4 gibi işim bitti. O saatde ne tren kalkar almanyada nede otobüs. Evime 50 km uzağım. Taksi için para yok aq. Oturdum karşı apartmanın önündeki soğuk kaldırım taşına, bir yandan reddedilmişliğin acısı ile gözlerimden süzülen yaşlar, diğer yandan götümden giren buz gibi soğuk.
Herneyse uyanık komşular beni sırtımda çanta ile gecenin bir yarısı sokağın ortasında görünce hırsız sanıp polis çağırmışlar. Gittik karakola, aldılar beni sorguya. Ne arıyorsun gecenin bir yarısı orada, hırsızmısın vs vs. Almanca "serenat nedir bilirmisiniz?" dedim, ne bilsin gavur "yok" dediler. "Çantamdakileri çıkarın bakın" dedim. Açtılar, içinde redbull, şiirler ve tebeşir var. Türk bir polis abi vardı. Geldi sağolsun okudu şiiri, patlattı kahkahayı, anlattı alamanlara durumu. Onlarda sağolsunlar hoş karşılayıp sıcak bir kahve verip, bide iyilik olsun diye tren garına götürdüler.
Sabah saat 6 - 7 arası. Hala zifiri karanlık yani. Allahtan artık trenler seferlere başladı. Buldum treni, bindim ve daha ilk dakikada uyumuşum sözlük. Fazla geçmeden mesaj geldi. Baktım Mürvet. Okadar şeyi gördükten sonra, gerçekten aşık olduğumdan emin olduğunu ve onunda bana karşı boş olmadığını öğrendim. Ve böyle başladı herşey sözlük. 3 yıl devam etti. Evlenecektik. Ama ailesi zorla birine verdi sözlük.
3 ay önce evlendi. Hatta düğün gecesi, millet dağılırken, arka kapıya gidip vedalaştık kendisiyle. "Bu dünyada olmadı, öbür dünyada buluşacağız" diye birbirimize söz verdik. Düğün günü ölmek istedğim tek gündü sözlük. Şuan mutlumudur, değilmidir bilmiyorum ama ben çok mutsuzum sözlük...